‘Düşünce polisleri’ ifade edilmeyen düşüncelerin peşine de düşer mi?
Descartes’ın düşünmeyi bir bakıma varolmanın temel ve ayırt edici özelliği olarak tanımladığı “Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım) ifadesinden bu yana ifade özgürlüğünün sayısız badireler atlattığını, ama her şeye rağmen mücadelenin devam ettiğini biliyoruz.
Yüzyıllar içinde yaşanan tecrübeler göstermiştir ki, ifade edilemeyen bir düşüncenin aslında tek başına bir anlamı yoktur. Son günlerde ifade ve basın özgürlüğü konusunda yaşanan sıkıntılara bu perspektiften baktığımızda, fevkalade incitici bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Her ne kadar düşünceleri kontrol etmekle görevli “düşünce polisleri” henüz ifade edilmemiş düşünceleri sınırlama, yasaklama ve yok etme araçlarını tam olarak keşfedememiş olsalar da, yazılı, görsel ve sosyal medyaya yansıyan düşünceleri derdest etmekte son derece başarılılar.
Esasen 2021 Türkiye’sinde hala basın ve ifade özgürlüğünün üzerindeki baskıları konuşuyor olmak gerçekten dramatik bir durum. Zira Türkiye geçmişte basın özgürlüğü konusunda sancılı dönemler yaşadı, gazeteciler, yazarlar, düşünce insanları ağır bedeller ödediler.
Nitekim geçmişte özgürlükler konusunda mağduriyetler yaşayan Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının kurduğu AK Parti 2002 yılında yola çıkarken, düşünce özgürlüğü konusunda “Demokrasinin nihai amacı, başta düşünce, inanç, eğitim, örgütlenme ve teşebbüs özgürlüğü olmak üzere, bütün sivil ve siyası özgürlükleri güvenceye almak ve insanların korku ve endişeden uzak olarak yaşamalarını sağlamaktır” vaadinde bulunmuş ve iktidar olunca da Türkiye’yi rahatlatan adımlar atmıştı.
Ancak talihsizlik o ki, bu mücadeleyi veren AK Parti’nin 18 yıllık iktidarının sonunda, eski Türkiye’de kaldığını sandığımız basın ve ifade özgürlüğüne dönük baskı kabusu geri dönmüş bulunuyor.
Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), Dünya Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla yayımladığı açıklamada Kovid-19 krizi vesilesiyle Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik baskılara yenilerinin eklendiğini, ülkenin dört bir yanında gazetecilerin yanlış haberlerle mücadele bahanesiyle hedef alındığını belirterek “Kovid-19’la ilgili haber yaptıkları, hatta tweet attıkları gerekçesiyle ceza soruşturmalarına uğruyor ve gözaltına alınıyor” uyarısında bulundu.
Aynı şekilde muhalefet partilerinin liderleri de basın özgürlüğü konusundaki olumsuz gelişmelerle ilgili endişelerini dile getirdiler.
Kemal Kılıçdaroğlu: Gerçekleri yazdıkları için gözaltına alınan, tutuklanan gazeteciler kalemlerini satmazlar, kiralamazlar, onlar gazetecilik yaparlar.
Ali Babacan: Türkiye, 2020 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde 180 ülke arasında 154’üncü sırada bulunuyor. Bu demokrasi ve özgürlükler adına büyük bir utançtır.
Ahmet Davutoğlu: Basından gizli saklı iş çevirenler, hukuka uygun iş yapmayanlar, doğruyu söylemeyenler korkar!.. Eğer korkacak bir şeyiniz yoksa, basın özgürlüğüne dokunmayın.”
Meral Akşener: Doğru ve tarafsız habercilik yapmak isteyen tüm gazetecilerimizin, ceza alma ve engelleme korkusu olmadan özgürce haber yapabildiği günler umuduyla.
Temel Karamollaoğlu: Bugün Türkiye’de ne yazık ki adalet ve basın özgürlüğü rafa kaldırılmıştır.
Maalesef Türkiye’nin basın ve ifade özgürlüğünde bugün itibariyle geldiği nokta, hiçbirimiz için gurur verici bir manzara arzetmiyor. Düşüncelerin özgürce ifade edilmesinden korkulan bir ülkede yaşamaktan daha acı verici bir durum olabilir mi?
Yasakları tevil etmek için sayısız mazeretler üretebiliriz, ama düşüncenin suçlu ilan edilmesi ayıbını asla yok edemeyiz. Bu çerçevede daha önce köşemde yayınladığım Ebu Hanife’nin ifade özgürlüğü ile ilgili yaklaşımını bir kez daha aktarmakta fayda var. Mevdudi, bu yaklaşımı şöyle anlatıyor: “Ebu Hanife ifade özgürlüğünü o denli benimsemiştir ki, yönetici meşru dahi olsa aleyhinde konuşulabileceğini söylemiştir. Hatta bir adım ileri giderek meşru bir yönetici hakkında argoyla bezeli kötü sözler söyleyerek hakaret edenlerin, hatta halifeyi ölümle tehdit edenlerin bile tutuklanmasına cevaz vermez. Sadece sözlerini eyleme döküp silahlı isyana kalkışan veya toplum huzurunu bozanlar, bu hususta cezalandırılabilir.” (İslam Siyasi Düşünceler Tarihi, Adem Çaylak- Ayşe Ayten Bakacak)
Keşke demokratik dünyanın özgürlük anlayışına şaşı bakanlar, İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye biraz olsun kulak verebilseler...