Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’tan mektup var

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş geçtiğimiz Cuma günü yazdığım “Keşke Ortodoks yobazlığın tedavisi olsa...” adlı yazımla ilgili itirazlarını belirten bir mektup gönderdi.

Gazetedeki köşenin hacmi nedeniyle mektubun belki tamamını buraya alamayacağım ama, önemli bölümlerini aynen aktaracağım.

“S. Aleyküm Mehmet bey. Yıllardan beri yazılarınızı okurum, istifade ederim. Ancak bugünkü yazınızın sizin kaleminizden nasıl çıktığına inanmakta güçlük çekiyorum. Hiçbir hesâbilik olmayan, tamamen hasbî ve insanlığı kasıp kavuran günahları bir din görevlisi hassasiyeti ve peygamberimizin Veda Hutbesini örnek alarak onun varislerinden birisi olma umuduyla tüm insanlığın dikkatini çekmeye yönelik aşağıdaki hutbemizden nasıl o anlamları çıkardınız hayret ettim. Hangi cümlesine itiraz ediyorsunuz? Bu hakikatleri kimse söylemesin mi? Dile getirdiğim günahları ve başımıza gelen belaları Yüce Allah’ın “femâ esâbeküm min musîbetin febimâ kesebet eydîküm...(başınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınız sebebiyledir)” ayetiyle bağlantısını kurarak anlatmak yanlış bir şey mi? Bunu biz de söylemezsek kim söyleyecek. İslam’ın temizlik, taharet, temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kıldığı hakikatini, zarûrât-i hamse olarak korunması gereken beş şeyi tüm insanların ıttılaına arzetmek neden yanlış olsun. Eğer yapmaz isek bizi uyarmanız gerekirken nasıl oluyor da “niçin bunları söylediniz” diyorsunuz anlamış değilim. Hem tüm insanları kötülüklere karşı uyarmak hem de müslümanların Müslümanlığı doğru yaşamaları gerektiğini söylemek niçin gereksiz olsun? Şu konulardan niçin bahsetmiyorsunuz diyorsunuz, zahmet olmazsa www.diyanet.gov.tr adresinden bu haftadan itibaren geriye doğru bakınız, konuşulsun dediğiniz konularla ilgili defalarca okuduğumuz hutbelerimiz var.”

Önce bir noktanın altını çizmek istiyorum; ben yazımda Ali Erbaş Hoca’nın hutbesinin gereksizliği ile ilgili hiçbir itirazda bulunmadım. Tam aksine Ankara Barosu’nun İslamofobik bir yaklaşımla, kelimenin tam anlamıyla Ortodoks bir yobazlık içinde olduğunu yazdım. Yazımdaki o bölüm aynen aynen şöyle: “Ankara Barosu Diyanet İşleri Başkanı’nın hutbede okuduğu şu cümleden eğer ‘kan kokusu’ alırsa bu provokatif bir durumdur: ‘İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti.’ Biliyoruz ki İslam dahil bütün semavi dinlerin bu konulardaki yaklaşımları aynıdır.”

Hoca’nın en çok alındığı cümlelerden birisi de, “Eğer komplo teorilerine inanan birisi olsaydım, Diyanet İşleri Başkanı ile Ankara Barosu’nun bu konuda ortak çalıştıklarını bile iddia edebilirdim. Ama böyle bir şey yok tabii ki” cümlesi olmuş. Hayatımda hiçbir zaman komplo teorilerine inanan birisi olmadım, bunu yazımda da belirtiyorum zaten. Açıkça ifade etmek isterim ki “iftira” niteliği taşıyan bir cümleyi kurmaktan Allah’a sığınırım. Eğer bu cümleden böyle bir anlam çıktıysa, Hoca’dan helallik diliyorum. Benim buradaki esas itirazım zamanlamaya ilişkindir. Açıkçası doğru şeyleri doğru zamanda söyleyememenin yaratacağı sıkıntıların, toplumun duyarlılıklarını rencide etmesinden endişe ederim.

Hoca’nın bir başka itirazı ise, “Diyanet İşleri Başkanı’nın adaletsizlikler, hukuksuzluklar, yolsuzluklar, bazı vakıflarda ve dini kurumlarda yaşanan sapkınlıklar ve ahlaki çürüme konusunda neden sessiz kaldığı” yönündeki eleştirim. Hoca diyor ki: “Son bir yıllık hutbelerimize bakarsanız bunları görebilirsiniz.”

Evet ben de aynen öyle yaptım ve geriye doğru Diyanet İşleri’nin bir yıllık hutbelerini gözden geçirdim. Sadece 18.10.2019 tarihinde okunan “Kul ve Kamu Hakkı” başlıklı hutbeyi bulabildim. Hutbenin özetini ifade eden bölüm aynen şöyle: “İslam, hak ve hakikat, hukuk ve adalet dinidir. “Hak” kavramı, hem sorumluluklarımızı hem de korumamız gereken değerleri ifade eder.

Hayat ve huzur kaynağımız olan vahiy, bizleri hakka sahip çıkmaya davet eder. Rabbimizin Esmâ-i Hüsnâsından biri de “el-Hak”tır. Dolayısıyla hakka riayet eden insan, aslında doğrunun ve hakikatin yani Cenâb-ı Hakk’ın emir ve rızasının yanında yerini almış olur.”

Ben bu hutbede ve diğer hutbelerde halen toplumumuzda derin bir çürümeye yol açan hukuksuzluklar ve yolsuzluklardan söz eden bir ifadeye rastlamadım. Doğrusu ahlaki yozlaşma konusunda hassas olan Ali Erbaş Hoca’nın hutbelerinde, son yıllarda bazı vakıf ve dini kurumlarda yaşanan sapkınlıklara ve ahlaki çürümeye ilişkin kararlı mesajlar vermesini beklerdim, onu da göremedim. Eğer varsa bilmek isterim.

Bugüne kadar gerek Diyanet İşleri Başkanı, gerekse İslami bilimlerdeki diğer hocalarımızı rencide etmek gibi bir niyet içinde asla olmadım ve olamam da. Ancak yakıcı bir gerçeğin altını da çizmek zorundayım; İslam’ın evrensel mesajını yaşadığımız çağın diliyle insanlara iletme konusunda ne yazık ki hocalarımız görevlerini yapmıyorlar. Bu durumu kim nasıl tevil eder bilemem, ama bilmeliler ki bu sorumluluk kıyamete kadar peşlerini bırakmayacaktır.

YORUMLAR (139)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
139 Yorum