Caza da, klasik Batı ve Türk musikisine de akrabayım

Müzik her zaman hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yer almıştır. Bu bazen klasik müziktir, bazen cazdır, bazen rock’tır, bazen türküdür, bazen bir ilahidir, bazen de mırıldandığımız seslerdir. Ama müzik insanlığın hayatında hep var olmuştur, bundan sonra da var olmaya devam edecektir.

Bazıları için caz, rock ve klasik Batı müziği dinlemek Batı hayranlığının, hatta bir kompleksin göstergesidir. Farklı görüşlere, eleştirel bakışlara elbette bir itirazım olamaz. Çünkü müzik esas itibariyle bir beğeni meselesidir ve de ruhi anlamda duyuştur, hissediştir. Doğal olarak kültürel hafızanızda deruni bir akrabalık bağı kuramadığınız müzikleri dinlemekte zorluk çekebilirsiniz. Ama unutmamak gerekiyor ki müziğin dili evrenseldir, hiç dilini bilmediğiniz coğrafyaların müzikleri bile eminim ki her insanın yüreğinde bir karşılık bulacaktır. Açıkçası Beethoven’ın “9. Senfonisi”ni, Mozart’ın “40. Senfonisi”ni, Vivaldi’nin “Dör Mevsimi”ni dinlerken de, “Gelse O Şuh Meclise” bestesiyle bilinen Itrî’nin hocası Hafız Post’a; “Tekbir”, “Salâtü Ümmiye”, “Nevakâr” ve “Naat” gibi besteleriyle büyük Itrî’ye misafir olurken de, Batı’nın Beethoven’i gibi aynı çağın insanı dâhi bestekârımız Hammamizâde İsmail Dede; nadide makamları ve büyük usulleri en iyi şekilde kullanmış olan Zekâi Dede gibi büyük üstatlarla deruni bir yolculuğa çıkarken de aynı duygu derinliğini yaşamak mümkündür.

Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki kişiler için bazı müzikler hep özel olmuştur. Kişisel anlamda baktığımda benim için caz, hayatın içinde akan derin bir ırmak gibidir. Çünkü günümüzün popüler müziğini besleyen cazdır. İzlediğimiz bir polisiye filmin müziğinden tutun, asansörlerde, otel lobilerinde, radyo reklamlarında çalınan, ya da çarlistondan rock’a, funk ve hip-hop’a kadar dans ederken duyduğumuz günümüzün en harcıalem müziğinde bile bizi saran bütün sound’lar cazdan gelmektedir. Ve bizi kuşatan tınılar yaşama tarzımızı, hayat kalitemizi doğrudan etkiler.

Caz stillerinin her birisi, doğduğu zamanla arasındaki ilişkiyi hissettirir. Mesela “Bepop’un içinde 40’lı yılların huzursuz sinirliliği hakimdir. Cool cazda iyi yaşayan, ama öte yandan stoklarda biriken hidrojen bombalarının farkında olan insanların boyun eğmişliği vardır. Hard bop tümüyle bir protestodur; ne var ki funk ve soul müzik eliyle bir bakıma ehlileştirilmiştir. Ancak serbest cazda protesto, siyah insan hakları hareketinin ve öğrenci ayaklanmalarının belirlediği bir dönemin uzlaşmaz ve genellikle öfke dolu sertliğini yeniden kazanır. 70’li yılların cazında bir kez daha istikrar evresi hakim olur. Buna karşın 80’li yılların cazında, refah içinde yaşayan, ancak bu sorgulanmayan kesintisiz ilerlemenin nereye götüreceğinin farkında olan insanların kaygılarından çok şey vardır.” (Joachim E. Berendt, Caz kitabı, s.21)

Evet bir caz hayranıyım, rock dinlerken başka bir alemdeyim, Klasik Batı müziği ve klasik Türk musikisi ile derin sulardayım, ilahi dinlerken, hatta söylerken ruhumun sükunete erdiğini hissediyorum. Hangi müziği dinlersem dinleyeyim hep yüreğimdeki coşkuyla eşlik ediyorum.

1980’ler müzikle yakın akrabalığımın henüz yeni başladığı yıllardı... Roc’tan caza uzanan bir çizgide daha rafine bir müzik dinleyicisi olmaya çalışıyordum. Ekmek, hava, su ve kitapla özetlenebilecek hayatıma artık müzik de eklenmişti. Ve tabii ki festivallerle gelen ünlü müzisyenler...

Bu çerçevede caz, world music ve rock türlerini üstün bir yaratıcılıkla harmanlayarak, 50 yıllık müzik kariyerinde özellikle gitar stili önemli bir ilham kaynağına dönüşen büyük gitar virtüözü John McLaughlin isminin altını özellikle çizmek istiyorum.

Yıl 1986, yeni yeni bir festival müdavimi olmaya başlamıştım. İşte o yıl JOHN McLAUGHLIN, ilk kez 14. İstanbul Festivali çerçevesinde Mahavishnu Orchestra’sıyla gelmiş, bugünkü Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın yerinde bulunan Spor ve Sergi Salonu’nda unutulmaz bir konser vermişti.

Hayatını adayacağı gitarı 11 yaşında eline alan McLaughlin, zamanla stüdyoların aranan gitaristleri arasında başı çeken isimlerden biri haline gelmiş, gerek solo üretimlerine, gerekse aralarında Paco de Lucia, Al Di Meola, Dexter Gordon, Bill Evans gibi isimlerin bulunduğu efsanevi müzisyenlerle hem stüdyoda hem de sahnede sayısız iş birliklerine hız kesmeden devam etmiş ve ismini bir caz ve füzyon efsanesi haline getirmiştir.

YORUMLAR (29)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
29 Yorum