Bu görüntü Türkiye’yi çok yorar
31 Mart seçim gecesinden başlayarak yaşadığımız 17 günlük sıkıntılı sürecin ardından tek temennim, seçmenin yeni bir seçim meşakkatine sürüklenmemesi yönündedir. Kuşkusuz seçim, varlığı itibariyle sıkıntı değil, halkın özgür iradesini yansıtan bir demokrasi şölenidir.
Ancak sandığın iradesi daha ilk gece ortaya çıkmasına rağmen, günlerce süren itirazlar, yeniden yeniden yapılan sayımlar şölenin havasını biraz tatsız bir görüntüye dönüştürdü. Elbette hukuki itirazlara karşı olmak mümkün değil, ama AK Parti genel başkan yardımcısının bile bir türlü akıl erdiremediği ve “Kesinlikle bizim fark edemeyeceğimiz bir şeyler oldu” benzeri ifadelerle tarif etmeye çalıştığı bu garip süreç, maalesef Türkiye’yi oldukça yormuş bulunuyor
Ayrıca unutmayalım ki sadece demokratik dünyada değil, demokrasi kalitesi düşük olarak kabul edilen ülkelerde bile sonuçlarının alınması bu kadar uzayan seçimler yok artık. Bugüne kadar haklı olarak övündüğümüz seçim sistemimizin tartışmalı hale gelmesi hiç hayra alamet değil. Eğer sandığın itibarını zedelersek, bundan hepimiz zarar görürüz.
Şu anda Türkiye’nin acilen normalleşmeye ihtiyacı var, bu hem içerideki dayanışma ruhunun zenginleşmesi, hem de dış dünyanın bakışı açısından hayati bir önem taşıyor. Biliyorum “dış dünya” kavramı bazıları için “Batı hayranlığı” olarak değerlendirilip peşinen mahkum ediliyor. Ancak hemen hatırlatmakta yarar var, Türkiye’nin özellikle şu günlerde Batı dünyasının sermayesine şiddetle ihtiyacı var. Bu ihtiyaç yüzündendir ki, geçtiğimiz hafta Maliye Bakanı Amerika’da iş dünyası ve finans sektörünün temsilcileriyle toplantılar yaparak ülkemizde yatırım yapmaları için ikna etmeye çalışmıştır. Demek ki yaşadığımız küresel dünyada, aşağılamaya çalıştığımız dünyanın finansal gücüne ihtiyacımız varmış...
Hiç temenni etmeyiz ama, eğer Yüksek Seçim Kurulu seçimin yenilenmesi gibi bir yanlışa imza atarsa ortaya çıkacak fotoğrafı kendi insanımıza da, dünyaya da izah etmekte zorluk çekeriz. Hepimiz biliyoruz ki Türkiye ciddi bir ekonomik daralma ile karşı karşıya. Ekonomik anlamda önümüzü görmekte zorluk çektiğimiz bir dönemde, sandığın itibarı konusunda demokratik dünyaya vereceğimiz negatif bir fotoğraf, işimizi daha da zor bir sürece taşıyacaktır. Şimdiden Avrupa’dan yükselmeye başlayan sesler bu sürecin işaretlerini vermektedir. Nitekim Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland geçtiğimiz günlerde YSK Başkanına gördeği mektupta endişelerini açıkça ifade etmiştir: “YSK’nın seçilmiş adayların kendilerine vaadedilen makamlara gelmesine izin vermemesi hukukun üstünlüğüne dair soruları yükseltiyor.”
Artık bir an önce slogancılıktan ve kanatsız uçmaya çalışmaktan vazgeçip, reel dünyaya ayak basmak durumundayız. Maalesef seçimin üzerinden 20 gün geçmiş olmasına rağmen, hala İstanbul seçiminin sürüncemede kalması kelimenin tam anlamıyla bir talihsizliktir.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Cuma günü yaptığı değerlendirme son derece önemlidir. İşte o ifadeler: “Ülkemizin önünde 4,5 yıllık kesintisiz bir icraat dönemi bulunuyor. Seçim tartışmalarını geride bırakarak, ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere asıl gündemimize odaklanmamız şarttır. Dönem, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi perçinleme dönemidir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da açıkça ifade ettiği gibi pozitif fayda üretmekten uzak sandık tartışmalarını geride bırakıp işimize bakmalıyız. Gerçekten de hepimiz çok yorulduk, umarız millet yeni bir yorgunluğa sürüklenmez...