Bırakın da camilerimizde özgür olalım
Organize ruh hastası bir çete mensubu Ankara Çubuk’taki şehidimizin cenaze namazını kılmak üzere camiye gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırıda bulundu. Talihsizliğe bakın ki 2016 yılında PKK’nın suikast girişiminin hedefi olan Kılıçdaroğlu, bu kez de gözü dönmüş şovenist kalabalığın saldırısına maruz kalıyor. En acı olanı da adeta bir akıl tutulması yaşayan bu kalabalığın, CHP genel başkanının sığındığı evi yakma tehdidinde bulunması...
Bu haberi duyar duymaz şovenizmin camilerimizin kapılarına kadar dayandığını, kimlerin ibadet yapıp yapamayacağını, kimlerin cenaze namazına katılıp katılmayacağını denetlemeye cüret edebilecek kadar azgınlaştığını gördüm ve gerçekten endişeye kapıldım.
Oysa bu ülkede kendimizi en özgür hissetmemiz gereken yerler camilerimizdir, ibadet mekanlarımızdır. Ve bu ülke için hayatını feda eden şehitlerimize yapabileceğimiz en güzel görev, onların namazını kılarak dualarla ebediyete uğurlamaktır.
Şimdi görüyoruz ki, meğer camilerimizde de özgür değilmişiz. Meğer kutuplaşma ve gerilimden beslenen bazı şovenist gruplar cami önlerinde pusuya yatıp şehit cenazesi pazarlamacılığına heveslenmişler.
***
Aslında bu şiddet mangaları geçtiğimiz yıllarda da şehit cenazelerinden oy devşirmek için benzer saldırganlıkları sergilemişlerdi. Peş peşe şehitlerin geldiği o günlerde cenazelere katılan bakanlara “Bu Türk milletinin yumruğu” denilerek yumruklar atılmış, başbakan Tayyip Erdoğan’ın çelengi parçalanmıştı. Buna benzer sayısız saldırılar yapılarak ülkedeki barış ve kardeşlik iklimi zehirlenmeye çalışılmıştı.
Ama sonra baktılar ki bu ahlaksız ticaretten ekmek çıkmıyor, vazgeçmişlerdi. Öyle anlaşılıyor ki şehit tacirlerinin eski hastalıkları depreşmiş ve camilerde yeniden oy ticaretine başlamışlar...
Evet, Ankara Çubuk’ta gerçekleşen vahim saldırının benzerlerini bu ülke geçmişte de yaşadı ve bu tür cinnet hallerinin kardeşliğimizi zedelemekten başka bir işe yaramadığını, bu yolun sonunun hüsran olduğunu hepimiz gördük.
Şimdi tekrar dönüp dolaşıp vicdanlarımızı yaralayan bir noktaya gelmemiz gerçekten büyük talihsizlik. Maalesef epey bir süredir hamasete ve şiddet diline savrulan siyasi mücadele tarzı, Türkiye’yi böylesine bir utanç fotoğrafıyla karşı karşıya bırakmıştır.
Şimdi geldiğimiz noktaya baktığımızda, doğrusu insan ister istemez AK Parti adına hayıflanmadan edemiyor. Zira AK Parti iktidarı geçmişin o mahcubiyet dönemleriyle yüzleşerek siyasette yeni bir sayfa açmış, şehitlik gibi kutsal değerleri siyaset malzemesi olmaktan kurtararak daha yaşanabilir bir toplumsal iklimin önünü açmıştı. Ama talihsizliğe bakın ki iktidarının ilk iki döneminde pek çok başarı hikayesinin altına imza atan AK Parti, sonunda bütün siyasi müktesebatını MHP’nin aşırı milliyetçi rüzgarlarına kilitlemiştir.
Yürek burkucu bir durum ama, aslında bugün yaşadıklarımız biraz da bu milliyetçi fırtınaların tesiri ile oluşan hamaset ikliminin bir ürünüdür.
Eğer bu ülkeyi geçmişin o kabus dolu günlerine, hele de kardeşin kardeşe pusu kurduğu ‘70’li yılların acılarına döndürmek istemiyorsak, bu saldırıdan ders alıp en kısa yoldan ve de vakit geçirmeden makuliyet diline geri dönmeliyiz.
Hiçbir şey kardeşliğimizden ve birlikte yaşama irademizden daha değerli değildir. Küçük siyasi hesaplar ve üç beş oy uğruna camilerimizi, sokaklarımızı şiddet heveslilerine teslim etmeyelim.