Alan Parsons’la Pink Floyd’a yolculuk
Müzikten pek hoşlanmayan ve dünyaya ideolojik pencerelerinden bakanlar için son derece sıkıcı olduğunu bile bile yine bir caz festivalinden bahsedeceğim. Elbette herkesin tercihlerine saygı duymak gerekiyor, ama inanın kafamızı ideolojik çöplüğe dönüştüren bu dünyayı o kadar da ciddiye almak gerekmiyor.
İşte bu sene üçüncü yaşına basan Zorlu PSM Caz Festivali 25 Nisan’da başladı bile... 1 Haziran’a kadar sürecek festivalde Bobby McFerrin’den John McMaughlin’e, Madeleine Peyroux’dan Enrico Macias’a dünyanın devleri sahne alacak.
Festival programını incelerken bir ses sihirbazı olan Alan Parsons’la karşılaşmak beni 80’li yıllarda sevdiğim ünlü müzisyenlerin şarkılarını doldurtmak için elimde boş kasetlerle müzik marketleri mesken edindiğim günlere götürdü. Henüz bugünkü gibi Google ya da spotify yok, müzik dinlemek için özel bir gayret sarfetmeniz gerekiyor. Hiç unutmuyorum bir Cumartesi günümü The Beatles ve Pink Floyd albümlerini doldurtmak için harcamış, akşam eve sanki ödül kazanmış bir sanatçı edasıyla dönmüştüm. Sonra odama çekilip kitap ve kahve eşliğinde saatlerce bıkmadan usanmadan “The Dark Side of The Moon” şarkısını tekrar tekrar dinlemiştim.
İşte Alan Parsons’un 31 Mayıs’ta caz festivaline gelecek olması, 80’li yıllarda Pink Floyd şarkılarıyla yüreğimde hayat bulan günlerin anılarını yeniden dalgalandırdı.
Bilindiği gibi Alan Parsons’un Pink Floyd’un efsane albümü “The Dark Side Of The Moon”un bugünlere gelmesinde büyük payı vardır, çünkü ses kayıt mühendisi Parsons’tur. Ve tabii ki Alan Parsons deyince “Gaudi” albümündeki “La Sagrada Familia” adlı o şaheser şarkı geliyor akla...
Alan Parsons 1974 yılında Eric Woolfson’la tanışır ve yan yana gelirler, bir yıl sonra da “The Alan Parsons Project” adıyla yola devam ederler. “İlhamını Edgar Allan Poe’dan alan, onun sözleriyle ilerleyen 1976 tarihli “Tales of Maystery and İmagination”la başlayan bu on albümlük seri, topluluğun adını progresif rock tarihine altın harflerle yazıyor.” (Murat Meriç, Hürriyet kitap sanat)
Şimdi gözlerinizi kapatın ve Pink Floyd’un “The Wall” albümündeki ‘Duvardaki diğer tuğla‘ şarkısına yüreğinizi açın. Bilindiği gibi ‘The Wall’da savaş, ihanet, babaya duyulan hasret konuları işlenmekte ve eğitim sistemine de sert eleştirilerde bulunulmaktadır. Kuşkusuz Alan Parker’in ‘The Wall’ filmiyle de şarkının başarısı adeta taçlanmıştır.
/Eğitime ihtiyacımız yok
Düşünce denetimine de ihtiyacımız yok
Sınıflarda aşağılanmaya da
Öğretmenler rahat bırakın çocukları
Hey öğretmen! rahat bırak biz çocukları
Hepsi hepsi, yalnızca duvardaki bir başka tuğla
Hepsi hepsi, yalnızca duvardaki bir başka tuğlasın sen./
Tüm zamanların en iyi rock grubu olarak tanımlanan Pink Floyd, 70’lerde yaşanılan rock müzik patlamasının adeta dinamosu niteliğindeydiler. Zaman zaman güçlü sistem eleştirisi yapan, hatta bazen de başkaldırı özelliği taşıyan şarkılarında agresif ama bir o kadar da gerçekçidirler.
Pink Floyd, basçı Roger Waters, klavyeci Richard “Rick” Wright ve davulcu Nick Mason’a, Pink Floyd’un Pink Floyd olmasını sağlayan isim olan Syd Barrett’in Waters aracılığıyla katılmasıyla 1964-1966 yılları arasında kuruldu ve kısa sürede, yerleşik müzik tarzlarına ve müzik sanayisinin işleyişine karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış underground türü müzik yapan toplulukların önde gelenlerinden biri oldu.