AK Parti’yi kuşatan gecekondu zihniyeti yeni partilere hayat verecek
Özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte Türkiye’deki siyasi atmosferin fevkalade oksijen sıkıntısı çektiğini, dolayısıyla siyasetin hiçbir cazibesinin kalmadığını artık hepimiz biliyoruz. Çünkü bu sistem doğası gereği tek merkeze endeksli olduğu için hiçbir partinin, hatta parlamentonun siyasi faaliyet yürütmesine imkan bırakmamaktadır.
Evet şu anda fiilen var olan sistem bu, ancak sadece politik değil, apolitik insanlar dahil herkesin bu yapının sürdürülebilir olmadığını gördükçe yeni siyasi arayışlara ve beklentilere girmeleri de kaçınılmaz hale gelmiş bulunuyor.
Ancak 31 Mart-23 Haziran seçimleriyle görüldü ki güçlü beklentilerle kurulan ve mükemmel olduğu savunulan yeni sistemin surları, sanıldığı gibi hiç de o kadar mükemmel değilmiş. Seçimlerin ortaya çıkardığı fotoğraf, yeni sistemin tekçi-tekelci görüntüsü yüzünden korkan, sütre gerisine çekilen insanlara adata hayat verdi ve herkes açık açık beklentilerini dillendirmeye başladı.
Dolayısıyla bu yeni iklimle birlikte siyasette de bir bahar havası beklentisi başlamış oldu. Kuşkusuz siyaset dahil, bütün özgürlüklerin önünü bir bakıma kapatan sistemin kapılarının bahara açılması hiç de o kadar kolay değil. Ama denemeden, mücadele etmeden baharın gelmesi de mümkün değil.
İşte Ahmet Davutoğlu “Gelecek Partisi” ile yola çıkmış bulunuyor. Davutoğlu Cuma günü partisinin kuruluş töreninde yaptığı konuşmada “Ortak akıl, liyakat, hukuk, şeffaflık, kamuda hesap verebilirlik, çoğulculuk, hukuk, ehliyet, bilim, farklılıklara saygı” gibi temel kavramlarla güçlü bir perspektif sundu ve siyaset için yeni bir kanal açtı.
Önümüzdeki günlerde Ali Babacan ve arkadaşlarının kurmaları beklenen parti de sahneye çıkacak ve siyaset yeniden kendi asli mecrasına geri dönecektir. Kurulan partilerin her birinin Türkiye siyasetine nefes aldıracağı, daha da önemlisi korkup sinen kitlelerin umutlarını tazeleyeceği kesin. Doğrusu demokrasiye olan umutların hala kesilmemiş olması, ülkenin geleceği açısından hayati bir önem taşıyor.
Bütün bu siyasi gelişmelere AK Parti penceresinden baktığımızda, fevkalade sıkıntılı bir sürecin başladığını görmek gerekiyor. Aslında AK Parti’nin 23 Haziran seçiminden sonra hiç zaman kaybetmeden esaslı bir iç muhasebe yapması gerekiyordu, ama ne yazık ki bu konuda hiçbir ciddi adım atılmadı, hatta tam aksine büyük parti olmanın gururuyla “Neden İstanbul’da böyle bir hezimet tablosuyla karşılaştık?” sorusunu sorma gereği bile duyulmadı.
Maalesef AK Parti’nin etrafını kuşatan bir gecekondu zihniyeti var, buna kelimenin tam anlamıyla trol medyasına dönüşen yandaş yayın organlarını da katabilirsiniz. Eğer dışarıdan yabancı bir gözle Türkiye’deki yandaş gazete ve televizyonların gazetecilik anlayışını değerlendirseniz, kesinlikle bunların AK Parti’yi yok etmek için özel bir gayret sarf ettikleri kanaatine rahatlıkla varabilirsiniz.
Bu trol medyasının AK Parti’yi millet nezdinde nasıl itibarsızlaştırdığını görmek için 31 Mart seçimleri ve 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimine bakmanız yeterli olacaktır. Ama talihsizlik o ki AK Parti bu yapılanlardan hiç rahatsız olmuş gibi görünmüyor.
Öyle anlaşılıyor ki yeni partilere karşı malum ekip, son yerel seçimlerde ezberlediği aynı iftira kampanyalarıyla yoluna devam edecek. Ali Babacan’ın Batılı finans çevrelerinin adamı oluğu masalını, Ahmet Davutoğlu’nun bir proje olduğunu televizyonlarda, köşe yazılarında dillendirmeye başladılar bile... Demek ki AK Parti’nin son seçimlerdeki başarısızlık hikayesinden hiç ders alan olmamış. Ama bilinmeli ki, insanlar memlekette nelerin olup bittiğini artık düne göre daha iyi görüyorlar. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; AK Parti’nin etrafını kuşatan bu gecekondu zihniyeti yeni partilere hayat verecek. Belki de hayırlısı budur...