50+1’in hikayesi kendim ettim kendim buldum...
Osmanlı padişahlık sistemiyle yönetilen ama kurumsal derinliği olan ve güçlü olduğu dönemlerde çağdaşlarıyla karşılaştırıldığında da üstünlükleri olan büyük bir devlet. Dolayısıyla bugünkü Türkiye bütün eksikliklerine rağmen, Osmanlı gibi kadim bir devletin mirasına sahip.
Hemen belirtmek gerekiyor ki, Türkiye’nin bugünkü yeni sistem arayışlarını değerlendirirken Tanzimat’la birlikte Batı ekseninde başlayan yeni sistem oluşumunu dikkate almak zarureti bulunmaktadır. Mesela zaman zaman açılıp kapanmasına rağmen Meclis-i Mebusan’ın Tanzimat dönemindeki varlığı, aynı zamanda parlamenter sistemin ilk örneğini oluşturmaktadır.
Kısacası Türkiye Cumhuriyeti sıfırdan kurulmuş ve yeniden icat edilmiş bir ülke değildir. Kaldı ki zaten yeni bir icada da gerek yoktur, çünkü insanlığın ortak tecrübeleriyle oluşan demokratik sistem herkes için ortak bir modeldir. Bu çerçevede başkanlık sistemi de, parlamenter sistem de demokrasinin içinde vardır.
Hal böyleyken, bizim hangi saiklerle dünyada eşi benzeri bulunmayan böyle bir sistem arayışına girdiğimiz henüz bilinmemekle birlikte bu sistemin kimsenin derdine merhem olamayacağı en net haliyle ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Görüyoruz ki bizzat bu sistemi hazırlayanlar, hayata geçirenler de mutlu değiller. İlk günleri hatırlayalım; anayasa ve yönetim uzmanları “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen bu sistemin, Türkiye gibi önemli bir demokrasi tecrübesine sahip bir ülkede uygulanmasının mümkün olmadığı, eğer mutlaka değişecekse gerçek anlamda bir başkanlık sisteminin hazırlanması gerektiği yönünde ciddi uyarılar yapılmış ama bu eleştiriler dikkate alınmamıştı.
***
O günlerde deniyordu ki, “Yeni sistem gelecek koalisyonlar bitecek, Türk ekonomisi şaha kalkacak, herkes Türkiye’ye gıpta ile bakacak ve yabancı yatırımcılar gönül rahatlığı ile bize gelecek”, ama ne yazık ki öyle olmadı ekonominin hali ortada, yabancı yatırımcıların akını henüz başlamadı. En önemlisi de koalisyonları bile aratacak öyle bir ‘ittifak’ modeli ortaya çıktı ki, iktidar çevreleri bile “50+1 Türkiye’yi yorar” diyerek henüz bir yılını yeni doldurmuş bu sistemi eleştirmeye başladılar.
Bu eleştirileri değerlendiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Bir yıl önce milletin onay verdiği şu andaki yönetim sistemini tekrar gündeme getirmek milleti yorar” ifadelerini kullandı ama aynı zamanda “İktidarı ve muhalefetiyle el ele vererek bir şey gerçekleştirilebilirse olabilir” diyerek bir bakıma değişime kapı aralamış oldu. Yani cumhurbaşkanı demek istiyor ki, muhalefet getirsin gereğini yapalım...
İşte 50+1’in bir yıllık hikayesi... İyi de şimdi kimsenin içine sinmeyen bu sistemi neden icat ettik ki... Galiba bu hikayenin özeti; kendim ettim kendim buldum...
Maalesef biz, demokrasinin hafızasında yeri olmayan, kimsenin hakkında hiçbir şey bilmediği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi afaki bir sistem icat ettik. Oysa demokratik dünyanın istikameti belliydi; ya Amerika’daki gibi kamil manada bir başkanlık sistemini, ya da eksiklikleri de olsa uygulayageldiğimiz parlamenter sistemi tercih edecektik. Parlamenter sistemden vazgeçtik, ama ABD’deki gibi güçlü bir ‘kuvvetler ayrılığı’ prensibine dayanan başkanlık sistemini değil, gücün tek elde toplandığı ‘kuvvetler birliği’ni içeren bir sistemi tercih ettik.
Ama kısa süre içindeki uygulamalar gösterdi ki, bu elbise bu bedene dar geliyor. Dünyanın sonuna kadar beklesek, bu sistemden demokrasi çıkmaz.
Şimdi yol yakınken ya yeniden parlamenter sisteme geri dönmek, ya da kuvvetler ayrılığının esas olduğu, gücün tek elde toplanmadığı adam gibi bir başkanlık sistemini tez elden inşa etmek gerekiyor. İktidar cenahından muhalefete kadar herkes biliyor ki öyle “yorulduk 40+1 yapalım”, olmadı biraz daha düşürelim gibi palyatif tedbirlerle bu sistem kaosundan kurtulamayız.