Katar'ın bir bedeli olmayacak mı?

DÜNYA KUPASI’NA GİDELİM DİYE GÜNEŞ’İ GÖNDERMİŞ, HAMİT-KUNTZ’U GETİRMİŞTİK
TEKNİK KADRO DERS ALIYORMUŞ,YÖNETİMDE ÇALKANTILAR: KATAR'IN BİR BEDELİ OLMAYACAK MI?

Milli Takım’ımız, üst üste 5.dünya kupasına da iştirak hakkını kaybetti. 48 yıl sonra katıldığımız 2002’nin üzerinden tam 20 yıl geçti, bir kere daha treni kaçırdık.

20 yıl sonra gidebilmek için yine Şenol Güneş’i getirdik, önce Fransa’yla birlikte grubumuzdan Avrupa Şampiyonası finallerine katıldık. Sonra da Dünya Kupası elemelerine fırtına gibi başladık.

***

Grubun iki favorisi Hollanda ve Norveç’i farklı yenerek grupta uzun süre lider kaldık.

Rövanşta Hollanda yenilgisiyle zirveden indiğinde bile Milli Takım, hala Hollanda kadar favoriydi. Çünkü büyük maçları geçmiş, geride zayıf rakipler kalmıştı.

Haaland’sız, Sörloth’suz, kolu kanadı kırık Norveç’le içerde oynayacaktık.

Ama işi şansa bırakmamak için Şenol Güneş’i istifa ettirip yerine

Stefan Kuntz’u getirdik.

***

Meğer asıl patron Hamit Altıntop’muş. Yönetim kurulu üyeliği kesmemiş, Selim Soydan’ı el çektirerek Milli Takımlar Sorumluluğu’nu da üstlenmiş. O da yetmemiş, bu sefer Sportif Direktör de olmuş…

Ay-Yıldız’a çağrılan futbolcu tercihlerinde eleştirilerden anladığımız kadarıyla Kuntz’dan ziyade Hamit Bey’in tercihlerinin daha etkili olduğunu öğrendik…

Meğer Şenol Güneş’i göndermemizin en önemli sebebi, Dünya Kupası’na gitmekten çok, Hamit Altıntop’a yol açmakmış.

***

Söz geçiremediği Güneş yerine istediği gibi yöneteceği, hatta parmağında oynatacağı bir ismi, Alman Ümit Milli Takım’ının hocası Kuntz’u getirmiş…

Neticede Portekiz’e elendik, 20 yıldır en çok yaklaştığımız Dünya Kupası’na gidemedik. Ancak ne sorumluluğu üstlenen Altıntop, ne de Kuntz’a bedel ödetmedik…

Meğer ders alacakmışız ve gelecek Dünya Kupası’na gidebilmek için hazırlık yapacakmışız, yeniden yapılanacakmışız ve bunu da Hamit Altıntop idaresinde gerçekleştirecekmişiz…

Üstelik de başarısızlığın bedelini ödemesi gerekirken, muzaffer komutan gibi yeni yeni makamlara kavuşarak daha da güçlendirdik…

TÜRKİYE EV SAHİBİ OLURSA KATILMAMIZ KESİN

Biz, o günden sonra hedef büyültmüşken, artık Dünya Kupası’nı kazanmak ve Avrupa Şampiyonu olmaktan söz etmeye başlamışken, yıllar geçtikçe hayal kırıklığı yaşamaya devam ettik. Üçüncü başarımız Avrupa arenasında yaşadık.

2008, Avrupa Şampiyonası’nda Fatih Terim’le yakaladığımız muhteşem hava, aldığımız sonuçlarla, yarıfinal oynamış ve ne yazık ki çok zorladığımız halde Almanya’ya kaybetmiştik...

***

Onca finallerden sonra çok yaklaştığımız dost Katar’daki Dünya Kupası’nı da es geçtik… Şaşırdık mı, asla. Birbirimizi yemekten, ayak oyunları yapmaktan, değerlerimizi yıkmaktan, en kıymetli hocalarımıza operasyon yapmaktan, hep fitne fücur üretmekten işimize odaklanamıyoruz ki…

Hele de bir hakemlik müessesemiz var ki, kaos eksik olmuyor. Tam yaptık derken yıkıyoruz, yine kavga, yine kaos, bütün zamanımızı alıyor. Ne işimize odaklanabiliyoruz, ne de geleceğe yatırım yapabiliyoruz...

***

Bilimi, kapımızdan bile geçirmiyoruz… Geleceği planlayacak bir çalışma, gençliğimizi yarınlara hazırlayacak bir plan ve kalıcı başarılar getirecek bir program da yok…

En büyük proje, başkasını yok edip yerine kurulmak veya olduğu yerde tutunmak…

Dip yaptırılan ve hezimetten başka paylaşacak bir şeyi kalmayan futbolun olmayan itibarından kendimize pay devşirmeye çalışıyoruz… Aklımızı başımıza toplamıyoruz…

İşin daha da vahimi, kibrimizden rezaletin bile farkına varamıyoruz….

Özeleştiri yapacağımıza gündemi, kavgaya teslim ediyoruz.

***

Görünen o ki; biz büyük barışı sağlayamazsak, birlik olamazsak, el ele tutuşup engelleri aşamazsak dünya kupaları hayal olmaya devam edecek...

Hazır bu kadar muhteşem statlarımız varken TFF kolları sıvamalı ve mutlaka finalleri Türkiye’ye almalı… En iyisi, biz 2030 Dünya Kupası’na aday olalım, alalım ve ev sahibi ülke otomatikman katılacağı için, Türkiye olarak finalleri garantileyelim.

Yoksa bu kafayla daha çok beklersiniz…

YA 2002 OLMASAYDI NE KONUŞACAKTIK?

Tarihimizde 2 defa finallere katılmıştık. İlki 1954’tü. Son katılabildiğimiz Dünya Kupası; 2002- Kore-Japonya ortak organizasyonuydu...

Güney Kore’nin en güneyi, Ulsan’da Brezilya maçıyla başlayan maceramız, muhteşem bir serüvene dönüştü.

Tokyo-Saitama’da Brezilya yarıfinal ve Daegu’da G.Kore’yle 3.’lük maçıyla futbol tarihimizin en büyük başarısını yaşadık…

***

İtalya ve İspanya’yı eleyen. E yarıfinalde Almanya’ya kaybeden G. Kore’yi, 3-2 mağlup ederek Dünya Üçüncüsü apoletini, bir şeref nişanesi olarak takıp Türkiye’ye dönmüştük...

Finale kadar toplam 64 maç oynanan Kore-Japonya’da, şampiyonlar; İtalya, Arjantin, İngiltere, Fransa ve İspanya gibi ülkeler, tek tek elenip ülkelerine dönerken, bize 63. maçı oynamak nasip oldu...

***

Brezilya şampiyon, Almanya ikinci, Türkiye de üçüncü oldu... İlk defa iki ülkenin ev sahibi olduğu bir Dünya Kupası’nda, ev sahibi iki ülkeyi yenen tek takım olarak da tarihe geçtik.

Oynadığımız futbolla dünyayı kendimize hayran bıraktık, attığımız gollerle adımızdan söz ettirdik...
Dünya kupaları tarihinin en erken golü de bize nasip oldu.

Kapanışta, dost Güney Kore ile yaptığımız maçtan sonraki fair-play dersimimizle, dakikalarca alkışlandık, dünyaya en güzel görüntüleri servis ettik.

***

Futbolda ders verdik, insanlıkta örnek olduk, sporun sevgi dostluk barışa olan katkısında zirve yaptık.

1-0 öne geçtiğimiz Brezilya maçını hakem hatalarıyla kaybederken aldığımız alkışı, Güney Kore maçıyla bir başka güzellikle tamamladık...

Teknik Direktör Şenol Güneş, FIFA tarafından 2002’de, yılın en başarılı hocası ilan edildi...

Rüştü Reçber, Alman Oliver Kahn’la birlikte en başarılı kaleci seçildi...

Dünyaya yeni yıldızlar armağan ettik ve muhteşem görüntüler sergileyerek, müthiş izler bırakarak, Dünya Kupası’nı şenlendirerek olağanüstü bir kalabalığın karşılaması eşliğinde Türkiye’ye döndük...

***

Kıta şampiyonlarının katıldığı Konfederasyon Kupası’na 2003’te davet edildik ve yine Şenol Güneş yönetiminde, orada da fırtına gibi estik.

Bu kez Brezilya’yı kupadan eleyerek yine 3. olduk ve başarımızı bir kere daha tekrarlarken, dünyanın alkışını aldık...

Tabii, o iki büyük başarıda da en önemli mimarlardan biri, o günkü Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve yönetimiydi.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum