Muhalif seçmen sabırsızlığı, muhalefet lideri serin kanlılığı…
Muhalif seçmenler arasında ciddi bir sabırsızlık var. Bir an önce Tayyip Erdoğan’ın yerine adı Tayyip Erdoğan olmayan ama ona benzeyen biri gelsin istiyorlar.
Tayyip Erdoğan, 2014 yılının Ağustos ayından beri Cumhurbaşkanı. Erdoğan , bu makamda geçirdiği 9 yıla yakın süre boyunca, ama en çok da son 4-5 yılda kendisinin en şiddetli muhaliflerini bile kendisine benzetmeyi başardı.
“Kendisine benzetmek”ten kastım şu: Artık çoğu insan, Tayyip Erdoğan’ın olmadığı veya onun gibi davranan bir kişinin olmadığı bir Türkiye’yi hayal edemiyor.
Erdoğan seçimde kaybetse bile onun yerine geçecek kişinin aynen onun gibi futbol takımının kadrosundan Merkez Bankası’nın uygulayacağı faiz oranına, Suriye ve Yunanistan’a “Bir gece ansızın gelebiliriz” diye tehdit savurmaktan marketteki soğanın satış fiyatına kadar her şeye sözünün geçirmesini bekliyoruz.
Aylardır kamuoyunun hiç değilse bir bölümünün muhalefete bir Cumhurbaşkanı adayı araması belki normal ama o adayda aranan başlıca özelliğin “Tayyip Erdoğan gibi güçlü olmak” olması, bizim Erdoğan tarzını ne kadar içselleştirdiğimizin bir belirtisi.
Tayyip Erdoğan hükümetinin Devlet Bakanı olarak Abdüllatif Şener’in Galataport özelleştirmesini aylarca imzalamadığını ve Erdoğan’a direndiğini hatırlamıyoruz. Ak Parti’nin Meclis’te yasama faaliyeti yaparken sivil toplum örgütlerini Meclis komisyonuna çağırıp onlara danışması veya yerel seçimde umduğu kadar oy alamayan Ak Parti’nin toplumda pek çok kesimle konuşup “Biz acaba nerede hata yaptık” diye kendini sorgulaması uzak bir hatıra.
Bugün Tayyip Erdoğan’dan “Tek adam” veya “diktatör” sıfatıyla söz edenler bile onun yerine aynen onun gibi birini arıyorlar, “Ne demek Cumhurbaşkanı’nın 6 partinin ortak iradesi ile hareket etmesi” diye soruyor, bu konuyu açıklayan Ahmet Davutoğlu’na kızıyorlar.
Seçmeninin bu sabırsızlığına karşılık muhalefetteki altı siyasi partinin lideri çelikten sinirleriyle serin kanlılıklarını korumaya devam ediyor. Seçmen ne kadar sabırsız ve aceleciyse onlar da işleri o kadar ağırdan alıyor.
Şimdi liderler bu ayın 26’sında bir kez daha buluşacak. Bu buluşmanın gündemi tam olarak belli değil. Büyük ihtimalle ana gündem maddesi, ayın 30’unda açıklanacak olan ortak belgelere nihai halini vermek olacak. Peki acaba aday meselesini konuşmaya da fırsatları olur mu?
Kendi adıma söyleyeyim, konuşmaya fırsat bulsalar bile nihai kararın alınmasını beklemiyorum. Adayın açıklanmasını bir halkla ilişkiler hamlesi olarak duyurmak isteyecektir altı lider, o yüzde 30 Ocaktan daha sonraki bir tarihte yapılır açıklama büyük olasılıkla.
Bu serin kanlılığın ve işleri ağırdan almanın aleyhlerine bir durum yaratmadığını düşünüyor olmalı muhalefet. “Bir bildikleri vardır” diyeceğim ama sahiden var mı, emin değilim.
Çünkü eğer birincil önemde olan konu adayın ismi değil de ortaya çıkacak ortak programsa, o zaman muhalefetin iletişim stratejisine çok daha büyük yatırım yapması gerekir. Ortak metinler henüz ortada olmadığı için ortak bir iletişim stratejisi de yok aslında. Hatta bu stratejiyi oluşturmak için henüz adım atılmış bile değil.
Esasen ana sorun da bu: Beğenelim beğenmeyelim, içini dolu bulalım boş bulalım Tayyip Erdoğan, “Türkiye Yüzyılı” adını verdiği bir “şey”le ilerliyor. Buna karşılık muhalefet hala “Biz Erdoğan’ı sandıkta yeneceğiz”den başka bir cümleyi ortaklaşa söylemiyor.
Parlamenter sisteme dönmek veya ülkeyi tek bir kişinin eliyle değil bir çeşit kollektif akılla yönetmek muhalefetin temel vaadi olsa bile en önemli vaatler olamaz. (Dün bu gazetede Mustafa Karaalioğlu Tayyip Erdoğan’ın nasıl gündemi kendi lehine dönüştürmeyi başardığını çok güzel anlattı.)
Muhtemel Cumhurbaşkanı adayının seçimi kazanmasını sağlayacak kritik seçmen kitlesi, yani yüzde 5-8’lik seçmen kitlesi, muhalefet adayının (ve dolayısıyla 6 siyasi partinin) Türkiye’ye nasıl bir güzel gelecek öngördüğüne bakıp kararını verecek.
Yoksa bugün sabırsızlık gösteren, hatta sinirlenen muhalif seçmen esasen zaten muhalefetin adayına oy verecek olan seçmen. Muhalefet açısından en büyük seçmen grubunu onlar oluşturuyor olsa da, seçimi kazandıracak seçmen o gruba eklemlenecek yüzde 5-8’lik grup olacak. Mesele o seçmenin gönlünü kazanacak adayı veya öyle bir aday istenmiyorsa inandırıcı programı ortaya koymak.
O bakımdan, muhalefet liderlerinin serin kanlılıklarını korumaları belki önemli bir haslet ama eğer adayın kendisinden çok ortaya konacak program önemliyse, o zaman ortak iletişim stratejisi en önemli konu haline gelir.
İletişim denen şey de öyle boyacı küpü değil. Hele günümüzün kısıtlı iletişim ortamında mesajın seçmene geçmesi zaman alacaktır.
O çok kıymetli zamanı harcıyor şu anda muhalefet.