‘Buna da şükür’ Cumhuriyeti
Fay hattını bir çizgi gibi düşünün. Çizginin iki yanında birbiriyle aynı hizada iki nokta varsayın.
Depremden sonra bu iki nokta birbirinden 3-3,5 metre uzaklaşmış durumda.
Tabii henüz GPS üzerinden çok hassas ölçümü tamamlanmadı ama yan atımlı faydaki hareketin neredeyse 300 kilometre boyunca 3 metreden fazla olduğu hesaplanıyor.
Hayal etmesi bile zor. 300 kilometrelik bir çizginin bir tarafı yerinde duracak, diğer tarafı 3 metre ileri gidecek. İktidarın propaganda makinesi artık her cümleye “Asrın depremi” diye başlıyor; çok yalan değil söyledikleri.
Yalan değil ama “asrın depremi”ni ne bu büyüklükte bir felaket, yani “asrın felaketi” olarak yaşamak zorundaydık; ne de yaşanan felaketin boyutlarını bu denli büyütecek “asrın yönetim problemi”ni çıkarmak.
Felaketin boyutlarını küçültmenin yolu, deprem yönetmeliğinin uygulanmasından geçiyordu. Çoğu birkaç yıllık bir sürü bina yıkıldı depremde. Evet eski binalar da yıkıldı elbette ama onlar 2-3 katlıydı; oysa yeni binalar 6-7 kattan başlayıp 17 kata kadar yükseliyordu. Antakya’da yıkılan tek bir apartmanda (pardon ‘rezidansta’) 250 daire birden vardı; halen enkaz altında 700 kişi bulunduğu sanılıyor.
Peki “asrın yönetim problemi” nasıl çıktı?
Biz sadece deprem yönetmeliğinin uygulamasını savsaklamadık. Bir zamanlar uluslararası kuruluşlardan övgüler alan, bol ödüllü bir kurumumuz olan AFAD’ın da içini boşalttık.
Oysa AFAD böyle bir felaket anında elimizdeki yegane araçtı. Uzmanlık oradaydı, bilgi oradaydı, koordinasyonu orası yapacaktı, afeti orası yönetecekti. Tanzanya’ya büyükelçi diye yolladığımız eski AFAD yöneticisini apar topar geri çağırdık Hatay’da koordinasyonu yönetsin diye. Dev kurumun bilgisi buhar olup uçmuştu çünkü.
İki gündür artık tarihte kaldığını sandığım bir tartışma yeniden alevlendi, “Efendim iptal edilen EMASYA protokolleri yerinde dursaydı, başımıza bu gelmezdi.” Neden gelmezmiş? “Asker otomatik devreye girerdi.” Kusura bakmasınlar öyle değil.
“Durumdan vazife çıkarmak” tabirini hayatımıza eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu sokmuştu. Bütün eğitimi ve kariyeri boyunca “durumdan vazife çıkarması” telkin edilmiş olan bugünün Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar acaba depremin başından beri ne inisiyatif kullandı?
Sanılıyor ve varsayılıyor ki, EMASYA kalkınca valilerin, komutanların yasal yetkileri elerinden alındı.
Oysa durum tam tersi. Açın İl İdaresi Kanunu’nu bir okuyun, valilerin böyle acil durumlarda düpedüz diktatör yetkileri var. Mala el koymaktan askeri birliklere emir vermeye, şehirdeki her türlü kaynağı kullanmaya kadar yetkiler bunlar. Hangi vali kullandı yetkisini?
Deprem 04.17’de meydana geldi; saatler 05.00’i gösterdiğinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önünde AFAD’ın ilk raporu vardı. Nitekim ilk alınan alarm seviyesini 4’e yükseltip uluslararası yardım çağrısı yapma kararı bu sayede verildi ve doğru karardı.
Ama sonrasında yardımı ulaştırmakta geç kalındı. Arama kurtarma ekiplerinin sahaya varması depremden sonraki 36. saati buldu. Zonguldaklı madenci ekibini sahaya ulaştırmak bile bir gün sürdü. Kim bilir kaç kişi bu gecikme yüzünden yıkıntıların arasında, iç kanamadan, açlıktan, susuzluktan ve soğuktan ötürü donarak öldü?
Cumhurbaşkanı da, İçişleri Bakanı da, “Bu çapta bir olayda eksikler olabilir, tamamlamaya çalışıyoruz” diyor. Haklılar, bu serzenişleri doğru, onlara yöneltilen eleştirilerin bir bölümü de çok ağır ve maksadı aşar nitelikte. Herkes elbette elinden geleni yapıyor, bazı yardımları kasıtlı olarak yapmadıklarını söylemek büyük bir haksızlık.
Ancak Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın depreme müdahalede şu ana kadar çözümün değil sorunun bir parçası olduklarını da görmeleri gerek.
Bölgedeki tek bir yönetici bile inisiyatif kullanmıyorsa, bunda son 5-6 yılın aşırı merkeziyetçi yapısıyla AFAD yönetimine liyakatsiz kişilerin getirilmiş olmasının, AFAD’ın tatbikatlarının yetersiz olmasının hiç mi etkisi yok? Siz, “Kaybolan her koyundan ben sorumluyum” derseniz, gelmeyen iş makinesini de size sorarlar. Niye her açıklama yapan lafa “Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla” diye başlıyor? (Unutmayın, İstanbul’da bir yangın bile bir seferinde “Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla” söndürüldü bu ülkede. Çünkü “Şeyh uçmaz, mürit uçurur.”)
Şimdi bu “Asrın depremi” ve “asrın felaketi” laflarının varacağı yer de yavaş yavaş belli olmaya başladı: “Durumunuz çok daha fena olabilirdi, siz bu kadarına da şükredin. Bakın yöneticileriniz gece gündüz demeden çalışıyor. Aman devlete bir şey olmasın.”
Halimize bakıp şükredelim, şükürsüzlük yapmayalım.