MHP’nin 154 kişilik listesi

Ülkü Ocakları’nın eski genel başkanı Sinan Ateş’in güpegündüz bir sokak ortasında öldürülmesi ve ardından yaşananlar hiç şüphesiz en fazla Ülkücü camiayı sarstı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu bu geleneğin önemli ve etkili bir temsilcisidir. Geçmiş dönemde Ülkü Ocakları’nın genel başkanlığını da yapmış olan Dervişoğlu dün partisinin haftalık grup toplantısında Sinan Ateş olayının bu camiaya hissettirdiklerini dile getirdi.

Dervişoğlu, “Bütün ömrüm boyunca kullandığım tek bir sıfat var. Onu da öyle bir ayağa düşürdünüz ki, sizin yüzünüzden utancımdan kullanamıyorum. Allah sizi ıslah eylesin” dedi. Bu duygunun eski ve yeni Ülkücülerin çoğunda olduğunu da görüyoruz. MHP’liyim demeye, Ülkücüyüm demeye utandığını söyleyen çok kişiye rastladım Sinan Ateş olayıyla ilgili olarak…

Ben de burada, Ateş’in öldürülmesinden birkaç ay önce, benzer bir vesileyle, “Bugün iktidar mevkiindeki kişilerin ve grupların tutumları veya davranışları yüzünden genç neslin dinden soğuduğu söyleniyor. Aynı durum milliyetçilik için de geçerli değil mi?” diye sormuştum

Zira bugünkü iktidar aynı zamanda milliyetçiliğin de temsilcisi olma iddiasında. Hatta iktidar ortaklarından biri milliyetçiliği parti olarak sahiplenmiş görünüyor.

Ne var ki siyasi çıkarlara alet edilen ortak değerler ulviyetini -ve bu arada toplumdaki birleştirici rolünü- kaybediyor. Dini değerler de öyle milli değerler de. Özellikle gençlerin çoğu milliyetçiliği modern çağın hastalığı olan popülizmle, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığıyla eşdeğer görüyor. Hatta sokak kabadayılığıyla ilgili bir kavram olarak algılıyor. Bunun müsebbibi kim? Milliyetçilik karşıtları mı? Yoksa milliyetçiliğin yegane temsilcisi olma iddiasındakiler mi?

***

Bugünkü MHP yönetimi Sinan Ateş cinayeti konusunda partilerinin suçlandığını, haksızlığa uğradıklarını söylüyor. Oysa doğrudan parti yönetimini veya parti tüzel kişiliğini bu olayla ilişkilendiren bir suçlama yok. Yalnızca partiyle irtibatı olan veya partide görevi olan birkaç kişinin söz konusu cinayet olayına karışmış olabileceklerine dair bazı emareler var. Bunlar da parti adına kayıtlı ve Ülkü Ocaklarına tahsisli bir aracın olayda kullanılması, olayın ardından tetikçinin bir MHP milletvekilinin evinde gözaltına alınması gibi konular…

Hiç şüphesiz bunların bir açıklaması olabilir. Yahut parti içinden birileri münferiden bu işin içinde yer almış da olabilirler. Bu noktada yapılması lazım gelen iş meselenin yargı tarafından çözüme ulaştırılmasını beklemek değil midir? Bunun yerine bir yandan yargıya bir yandan basına bir yandan bürokrasiye baskı yaparak bir şeylerin dile getirilmesine mani olmaya çalışmak yanlış -çünkü faydasız- bir tutum.

Sinan Ateş davasına bakan mahkeme heyetinde bugüne kadar kaç savcının, kaç hakimin değiştiğini kamuoyu ibretle izliyor. 19 ayda iddianamesi yazılmayan davanın iddianame tamamlandıktan sonra niye jet hızıyla sonuçlandırılmaya çalışıldığına dair herkesin bir fikri var…

İddianameye girmeyen belgelerin, bilgilerin kamuoyuna sızdırılması önlenebildi mi? Gerçi bunun için hükümet ortağını suçlayanlar var ama özellikle böyle bir devirde bu bilgilerin gizli kalacağını, ortaya çıkmayacağını varsaymak akıl işi mi?

****

MHP yönetimi “Bu konuda nasıl hareket etmeliyiz” diye düşmanlarına sorsa onlar bile halihazırda sürdürülen yaklaşımı tavsiye etmeyi akıl edemezlerdi herhalde. Onun için MHP lideri mevcut sürecin yönetilmesine ilişkin politikayı kendisine önerenler her kimlerse, onlara dikkat etmeli.

“Liste” düzenlemek, bunları “hesaplaşacağız” diyerek kamuoyuna açıklamak, “ama hukuk zemininde” diye vurgulama ihtiyacı duymak… Bunlar olacak şeyler değil.

“Günü gelince hukuk zemininde hesaplaşacağız” sözü birçok bakımdan problemli. MHP’ye zarar vermeye çalıştıklarını ileri sürdüğü kişiler yasadışı bir iş yapıyorlarsa hukuk zemininde hesaplaşmak için gününün gelmesini beklemek anlamsız. Yargı da büyük ölçüde iktidarın etkisi altındayken bunu şimdi niye yapmıyor? Yok, ortada yasadışı bir faaliyet olmadığını bildiği halde bir liste açıklıyorsa, yarın bir gün o listedeki isimlerden birinin başına bir şey geldiğinde bunun hesabını kendi vicdanına nasıl verecek?

Kaldı ki daha önce muhalif siyasetçilere ve gazetecilere yönelik saldırılar hakkında Bahçeli’nin yardımcılarından biri “Bu hareketin delisi çoktur, talimat falan dinlemezler” demişti. MHP lideri daha o zaman bu tehlikeli yaklaşıma karşı tedbir almalıydı. Niye bunu yapamadığını bilmiyoruz. Partisinin başına geçtikten sonra Ülkücü gençleri sokaktan çektiği için her zaman övdüğümüz Devlet Bey’in son birkaç yılda bambaşka bir noktaya gelmesinin sebebi ne olabilir?

Bildiğimiz kadarıyla Sayın Bahçeli’nin hikmetli Türk atasözlerine özel bir ilgisi vardır. “Pire için yorgan yakılmaz” sözü de bizim anlamlı atasözlerimizden biridir.

YORUMLAR (162)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
162 Yorum