İnsanlık yavaş gelişiyor, sabır lazım
Haberi bizim dünkü gazetede okumuşsunuzdur: “Dünya çapında 30 ülkede ve 36 bini aşkın kişi ile yapılan bir ankete göre 18 ila 35 yaşındakilerin üçte birinden fazlası parlamentoyu ve seçimleri ‘takmayan’ güçlü bir lideri desteklemekte sakınca görmüyor. Oran Türkiye’de yüzde 50’yi buluyor.
Türkiye’de yüzde 27’lik kesim otoriter rejimlerin vatandaşların isteklerini demokrasilerden daha iyi karşıladığı görüşünde.”
Bir çoğumuz için çok şaşırtıcı bir sonuç bu. Çünkü son birkaç yüzyılın perspektifinden baktığımızda tam tersi bir tablo görüyoruz… Dünyada demokratik fikirler, eşitlik ve özgürlük talepleri her geçen gün daha fazla yayılıyor ve kabul görüyor. Yüzlerce yıldır devam eden bir süreçte insanlık artık dikey yönetim modelleri yerine yatay yönetim sistemlerinin daha iyi ve daha yararlı olduğu görüşünü ortak bir kanaat olarak paylaşıyor...
Gelgelelim bahsettiğimiz araştırmanın sonuçları bunun tam aksini söylüyor. Araştırmayı bir yana bırakın, bugün dünyanın pek çok ülkesinde “hâlâ” otoriter ve baskıcı yönetimler iş başına geliyor ve bazı toplumlar bu tarz yönetimleri gönüllü olarak benimseyebiliyor. Hatta böylesi yöneticilere karşı lider kültü derekesinde bağlılık gösterebiliyor kitleler.
Burada bir çelişki yok mu? Bir taraftan demokrasi ve bireysel özgürlükler giderek daha fazla talep görürken, diğer taraftan insanlardaki otokrasi özleminin bir türlü dinmemesi nasıl mümkün oluyor?
***
Toplumların tıpkı bireyler gibi “baba figürü” arayışı içinde olduklarından tutun da sosyal zihniyetin ve alışkanlıkların kolay değişemediğine kadar bir çok açıklaması yapılabilir bu durumun ve nitekim yapılıyor da.
Sosyal psikolojiden sosyobiyolojiye birçok bilimsel disiplin binlerce yıl içinde o devirlerin maddi şartları çerçevesinde teşekkül etmiş alışkanlık ve reflekslerin değişen şartlara rağmen değişmeyişinin sebepleri üzerine açıklama modelleri geliştiriyorlar.
Aslında yeni şartlara uyum doğrultusunda hiç durmadan devam eden büyük bir değişim var ama son asırlarda beşerî kültürün değişim hızı insan tabiatının değişim hızını aşmış olduğundan bunu fark etmekte zorlanıyoruz. Bir toplum içinde yaşıyor olmamız itibarıyla ister istemez politik kurumların gündelik/bireysel hayatlarımıza müdahalesine maruz bulunmamız yüzünden bu alanda gerçekleşmiş olan değişimler sorunlarımızı çözmeye yetmiyor çünkü.
Çünkü insan doğası çözümlerin sorunları bütünüyle hayatımızdan çıkarmasını bekliyor ve bunun “hemen şimdi” olmasını arzuluyor. Mamafih hayatın hiçbir alanında gerçekleşmesi mümkün olmayan bu isteklerimiz toplumu oluşturan bütün bireylerin az ya da çok belirleyici olduğu sosyal ve politik düzen konusunda da tatminsizlik doğuruyor.
***
Ancak çağımızda toplumların liderlik kurumuyla ilişkisinin aslında muazzam ölçüde farklılaşmış bulunduğunu anlamak için tarihe şöyle bir bakmak yeterli.
Yönetici hanedanın “kutsal kan” taşıdığına inanılan ve dolayısıyla krallara ve imparatorlara tanrı diye tapılma zorunluğunun olduğu toplumları düşünün...
O devirlerde genellikle ve çoğunlukla pagan inancına sahip olan bu toplumlar tanrılarını da yeryüzündeki kralların başka bir alemdeki benzerleri olarak tasavvur ediyorlardı.
İnsanlar belirli bir süreçte tek tanrı inancına ulaştıklarında bile Tanrı’yı yine krallara ait birtakım vasıflarla tanımlayacaklardı. (Pagan devirde olduğu gibi... Tanrı tahtta oturan, emirler veren, cezalandıran bir kral gibi düşünülecekti.)
Bir de “baba” rolüyle... Haddizatında baba da tarım toplumlarında ailenin kralıdır.
Dolayısıyla günümüzde liderleri veya liderliği “geleneksel otorite”nin, yani sınırsıza yakın yetkisi bulunan ve bunları dilediğince kullanabilen yöneticilerin tahtına yerleştiren anlayışın -belli ölçülerde bile olsa- hâlâ sürüyor olması şaşırtıcı olmasa gerek.
İnsanlık gelişiyor, anlayışlar değişiyor ama bizim arzu ettiğimiz kadar da hızlı olmuyor bu iş. Zira dönüşüm dediğimiz süreç bir bünyedeki her şeyin tamamen ortadan kalkması demek değil. Uzun zaman gerekiyor bunun için. Üstelik artık her şeyin değişmiş olduğunu düşündüğümüz aşamalarda bile geçmişin birtakım kalıntıları veya tortuları yeni yapıda da varlığını sürdürebiliyor. Çalkantı anlarında ise bu tortular suyun yüzüne çıkabiliyorlar. Bugün yaşanan şey de bu galiba.