CHP’nin ne işi var Kudüs mitinginde
Kudüs bütün Müslümanlar için hem dinî hem tarihî anlamı olan bir değer. Elbette Yahudiler ve Hristiyanlar için de öyle ama 15 asırdır Müslümanların egemenliği altında olması dolayısıyla “bölge dışından” birtakım güçlerin Haçlı seferleri döneminde Hristiyanlığın inanç değerlerini, yirminci yüzyıldan itibaren ise Siyonist ideolojiyi bahane ederek yürüttükleri saldırı ve gasp politikalarının da hedefi Müslümanlar. Dolayısıyla Kudüs ve Filistin aynı zamanda İslam dünyasının onurunun sembolü durumunda.
Diğer yandan zorba İsrail devletinin bu topraklardaki “kadim demografiyi” dönüştürme hedefi doğrultusunda Müslüman ve Hristiyan Filistinlilere yönelik baskı ve tedhiş politikası en başından bu yana dini inanç ve kimlik değerlerinden bağımsız olarak bütün dünya için “insani” bir sorun. Biliyoruz ki -İsrail lobilerinin etkisi altındaki ABD’nin aksine- Avrupa kamuoyunda Filistin davası daima bu insani boyutuyla görüldü ve İsrail devleti yakın zamanlara kadar Filistin konusunda Avrupalılardan gönüllü ve doğrudan destek bulamadı.
Türkiye’ye gelince, Türk İslamcıları Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı bağrında taşıyan ve kadim bir İslam yurdu olan Filistin’e yüreklerinde apayrı bir yer verdiler. Türk milliyetçileri bu gerekçelere ilaveten Osmanlı’nın elinden zorla koparılan bu topraklardaki din kardeşlerimiz için, Türk sosyalistleri ise “emperyalist işgal”e direnen Filistin halkı için aynı hassasiyet noktasında buluştular.
***
Dolayısıyla önceki gün Yenikapı Meydanında Saadet Partisi’nin öncülüğünde düzenlenen Kudüs mitingine genel olarak sağ eğilimli sivil toplum kuruluşlarının yanısıra CHP’nin de genel başkan düzeyinde katılması anormal görülmemeliydi. Ama öyle olmadı. Ne işi var CHP zihniyetinin temsilcisinin böyle bir toplantıda diye yorumlar yapıldı.
Evet, özellikle 1990’lardan itibaren Filistin davasını temsil eden yapıların dinî anlamda daha radikal bir karakter sergilemeye başlamaları bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’deki belirli bir kesimin Filistin meselesinde -saf değiştirmemekle beraber- daha sessiz bir tutuma yönelmiş olduğu bir gerçek. Bu manada CHP’nin ve hatta merkez sağ partilerin temsilcilerinin son dönemde Filistin davasında milli görüş partilerinin veya Ak Parti’nin tabanını oluşturan kitleler kadar coşkulu görünmedikleri de bir gerçek. Ama mezkûr partilerin tabanları için aynı şeyi söylemek yine de kolay değil. Diğer yandan, Filistin’deki mücadele bayrağının sosyalist grupların elinde olduğu 1970’li yıllarda da Türkiye’deki sağ-muhafazakâr kesimin Filistin davasına yaklaşımının şimdikine oranla çok daha mesafeli olduğu da unutulmamalı.
Ne yazık ki problemin özü işte bu zihniyet. Yani bir “dava”nın kendisinden ziyade o davayı kimin savunduğuna göre farklılaşan yaklaşımlar. Filistin meselesi FHKC ve hatta FKÖ gibi sol örgütlerin uhdesinde göründüğünde sağcılar meseleye mesafeli dururken, aksine Hamas ve İslami Cihad’ın Filistin davasının temsilciliğine geldiği dönemde solcuların sempatisi azalıyor.
1979’da Ankara’daki Mısır Büyükelçiliği’ni basıp ikisi Türk güvenlik görevlisi olmak üzere üç kişiyi öldüren Filistinli gerillaları teslim olmaya ikna eden İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in eylemcilerle kucaklaşma görüntüleri sağ siyasetin en önemli kozlarından olmuştu. (Millî Görüş hareketi bu konuda da sağ siyasetin istisnası durumundaydı.) Bundan birkaç ay sonra CHP’li Güneş’in dönemin ünlü bir kadın oyuncusuyla fotoğraflarının ortaya çıkarak bakanlıktan istifa etmek zorunda kalmasını CHP cenahı “İsrail’in komplosu” olarak görmüştü.
***
Sonra devran değişti, bölgedeki genel “İslamlaşma” dalgasının paralelinde Filistin davası sosyalistlerin kontrolünden uzaklaşıp İslami grupların etkisine girdi. Filistinli gerillaları kucaklayıp öpen CHP’li siyasetçiler bu dönemde AK Parti iktidarlarının Hamas’la ilişkisini sorgulayıp eleştirmeye başladılar. Burada Türk siyasetindeki “iktidar her ne yaparsa yapsın muhalefetin kategorik olarak itiraz etmesi gerekir” şeklindeki malum anlayışın yanısıra, “davaya değil davanın temsilcisine bakma” yaklaşımının da izleri var kuşkusuz.
Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP bir süredir eski yanlışlarından uzaklaşmaya, toplumun bütününe ulaşmaya yönelik adımlar atıyor. Filistin ve Kudüs davasına -yeniden- sahip çıkma adımı da bunlar arasında. Saadet Partisi’nin öncülüğünde düzenlenen ve muhafazakâr-sağ-İslami kesimin kuruluşlarının ve sağ partilerin çoğunun destek verdiği bir mitinge CHP liderinin de katılmasına ne denebilir? Filistin ve Kudüs davası adına konuya bakılırsa sevindirici bir tablo siyasi yelpazenin geniş bir kesiminin Yenikapı’da bir araya gelişi. Ama Kudüs ve Filistin davası bizim elimizden çıkmamalı, bizden başkası bu davayı savunmamalı diyenler için rahatsız edici elbette bu tablo. Ama böyle olmamalı. Filistin ve Kudüs davası şu savununca doğru, bu savununca yanlış bir dava olarak görülmemeli.