Negatif faizin politik maliyeti
Önce faiz nedir? sorusuna bir cevap bulmamız gerekir. Faiz sermayenin getirisi olarak tanımlansa da vazgeçilen harcamanın getirisi olarak da anlam ifade edebilir.
Tarihteki faiz reel bir getiridir. Çünkü o zamanlarda para altın gibi değeri pek değişmeyen değerli metallere dayanıyordu. Yan para demek mal (ürün) demekti...
Bugün para bir senetten ibarettir. Değeri reel değil, nominaldir. Yani bugün 100 liranız ile aldığınız ürünleri enflasyon var ise gelecek yıl 150 liraya alabiliyorsunuz. O zaman 100 liranın mal karşılığı bir yıl sonra 150 liraya çıkmış ise bu aradaki nominal fark faiz midir?
Diyanet olsun İslami bir çok konuşmacılar olsun bu ayrıntıya hiç girmiyorlar. Oysa asıl mesele bu ayrıntıda yer alıyor.
Reel para üzerinden düşündüğünüzde 100 altınınız faizle 150 altın oluyorsa bu +50 altın faizdir ve reeldir. Ama 100 TL’niz ile 20 kurşun kalem alabiliyorken seneye bunu 150 liraya alabiliyorsanız 50 liralık fark reel açıdan sıfırken faiz nasıl olur? Ya da tüketimden vazgeçerek tasarruf ettiğiniz sermaye 100 liradan MB faiziyle 117,5 liraya yükseldiğinde ama kalem fiyatı 150 liraya çıktığına göre kaybettiğiniz 32,5 lira kimin kazancı oldu?
Tüketim yerine tasarruf yapıp sizden çalınan 32,5 lira kimin cebine girdi? Siz tasarruf yaptığınızda kaybettiğiniz parayı kim kazandı ise onların bu kazancı helal midir? İşte burada ne Diyanet var ne de İslami düşünürlerden bir ses...
Nominal faiz konusunda yeri göğü inletenlerin enflasyon hırsızlığında neden hiç sesleri çıkmıyor? Ne dersiniz...
***
Faiz sermayenin vazgeçilen harcama getirisidir dedik ya... Yani tasarrufun getirisi... Zaten ülkelerin kalınması için en zaruri ihtiyaçlardan biri de tasarruftur.
Nitekim Türkiye tasarruf açığı olan ve tasarruf olsun diye BES’e (Bireysel Emeklilik Sistemi) yüzde 25 kamu desteği veren bir ülke.
İyi ama diğer yandan da nominal faiz politikası ile tasarruf yapılmasın, tüketim çılgınlığı devam etsin diye politika yürüten bir ülke.
Tasarruf etmeyip çılgınca tüketince ne oldu? Üretim mi attı? Hayır.
2022 yılında reel tüketim %19,7 arttı ama bu tüketimi besleyecek üretim artışı sadece ve sadece %3,3’de kaldı. Peki, tüketimi neyle gerçekleştirdik derseniz onu da hemen söyleyelim reel büyümesi %21,8’e ulaşan kredi üzerinden finans sistemi ile.
Negatif faiz üretimi oynatamamış ama tüketimi çılgınca artırmıştır. Bu ne demek? Düşük faizin üretim etkisi sıfır demek oluyor...Ya da negatif faizle ülkeyi kalkındıracağız düşüncesi boş bir hayalmiş.
Peki bu içi boş hayalin politik etkisi ne oldu? İşte asıl mesele burası...
Son verilere göre Temmuz 2023 itibari ile yıllık dış ticaret açığımız -120,8 milyar dolara çıktı. Altın ve enerji hariç tutulduğunda dış açığımız ise -29,2 milyar dolar. Temmuz 2021’de dış ticaret açığımız -48,7 milyar dolarken altın ve enerji hariç tutulduğunda dış açığımız -9,4 milyar dolardı. Mayıs 2023 itibari ile cari dengemiz ise -60,0 milyar dolar açık vermiş durumda.
Kısaca üretemiyoruz ama tüketiyoruz. Bizim olmayan geliri ithal ürünlere harcayarak yabancı sermayeye bağımlı ekonomi durumuna düşmüş durumdayız.
Bağımlı ekonomi olunca ülkenin dış politikası bağımsız olabiliyor mu? Maalesef göstergeler bunu da teyit etmiyor.
15 Temmuz’un finansörü ve planlayıcısı BAE ile girdiğimiz kardeşlik ilişkisi... Cemal Kaçıkçı’yı ülkemizde katledenlerle yaptığımız samimi görüşmeler... Demokratik Cumhurbaşkanı Mursi’yi katleden SİSİ ile kucaklaşmamız... ESAT ile görüşmeyi kapıda bekleyip durmamız... Vs vs...
Hazine ve Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı’nın katılımı ile basına kapalı gerçekleşen yabancı aracı kurum toplantıları...
Burada sayamadığımız dış politik gelişmeleri de ekleyin. Ve bir düşünün... Yabancı sermaye bağımlılığı ile dış politik bağımlılık arasında ilişki nasıl seyrediyor?
***
Nass... var diyerek çıktığımız yolda geldiğimiz yeri görebiliyor musunuz... Var mı bunun da bir hikmeti... ???