Düne kadar “milli hassasiyet” Soros’la görüşmekti...
Bu hafta önce insan sonra kadın olarak bana bir anlık boğulma hissi veren münasebetsiz bir rüzgârla başladı, neyse ki hafta ortasında bir umut ile kuşandım yeniden.
Cumartesi günü Antalya’da CHP’nin düzenlediği turizm çalıştayına katıldım.
Çalıştay verimli idi, katılımcı ve çözüm arayan bir çalıştay oldu. Ama dünya kenti, turizm başkenti Antalya’da yapılan çalıştayda ancak 9 kadın katılımcı, kadınlar ile tokalaşırken de ayağa dahi kalkma nezaketinden bihaber kimi erkekler vardı.
Turizm gibi vizyoner bir toplantıda dahi bu değişmez paydayı görmek sarsıcı oldu.
Hemen arkasından 10 büyükelçinin “hukuka uyun” çağrısına, Erdoğan “pesona non grata” kartını gösterdi. “Devletin egemenlik hakkına saldırı, içişlerine müdahale” filan filan...
Viyana Protokolü çok açık oysa;
İçişlerine karışmama, kesin bir ifade ile imza edenlerin taahhüt ettiği bir kabul.
Osman Kavala davasında “AİHM’in ve iç hukuk hükümlerinin gereğini yerine getirin” çağrısı neden içişlerine karışmak olsun?
Bu davada AİHM zaten, AİHS 18.maddesinden ihlal verdi.
Bu ne demek? Hukuki değil siyasi gerekçeler ile Osman Kavala hapiste tutuluyor demek.
Erdoğan’ın el yükselten açıklaması ile tırmanan krizde başta ABD ve imzacı bir kısım devletten, “yanlış anladınız biz içişlerine karışmadık” açıklaması geldi ve iktidar bu açıklamanın üzerine atladı, “geri adım attılar, biz de memnuniyetle karşıladık.”
Geri adım filan atılmadı.
Aksine evrensel hukukun altı bir daha çizildi. Siyasi iktidar ise olayı çarpıtıp, gerçeği saklamaya uğraştı.
Anayasa çiğnenirken sessiz kalan HSK üyeleri ve Yargıtay Başkanı’ndan da hemen açıklamalar geldi;
“Anayasa 138. madde gereği Mahkemelere kimse talimat veremez, Türk yargısı bağımsızdır, mahkeme kararlarına saygı duyulması gerekir, yargı mensupları rencide olmuştur...”
Peki aynı Anayasa’nın bir de 90. maddesi var. Der ki iç hukuk hükmü haline gelen uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Meali, AİHM kararları bağlayıcıdır.
AİHM kararları uygulanmaz iken niye Anayasa aklınıza gelmiyor eyyy HSK üyeleri ve Yargıtay Başkanı?
Gene Anayasa’nın 153. maddesi var. Der ki AYM kararları kesin ve bağlayıcıdır.
Mahkeme kararlarına saygıdan söz ediyorsunuz ya, Anayasa Mahkemesi’nin bağlayıcı kesin kararı saygıyı hak etmiyor mu eyyy HSK üyeleri ve Yargıtay Başkanı?
Görüyor ve anlıyoruz ki mesele hukuk filan değil. Mesele “hamaset bezeli milliyetçilik” ile iktidardan gitmemek.
Milliyetçilik bir vesile aslında, bir elverişli kutsal maymuncuk, en bedava yakıt... Bu bedava yakıt bir kez de tezkere ile önümüze düştü bu hafta.
Özünde, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin sınırlarımıza yakın yerlerde fiili oluşumlarını önlemeye yönelik olduğu söylenen bu tezkerede “milli güvenlik, milli hassasiyet” ön aldı.
Türk askerleri Sefter Taş ve Fethi Şahin’in Suriye’de yakılarak şehit edilmesinde fetva verdiği iddia edilen “IŞİD kadısı” Alwi’nin adli kontrolle serbest bırakıldığı, Gaziantep’te dükkân işlettiği ortaya çıkmadı mı?
Evinde 3 bine yakın IŞİD’li bilgisinin yer aldığı arşiv bulunan, 10 Ekim davasının kilit tanıklarından Kuteybe Hammet’in beraat ettiği ortaya çıkmadı mı?
Hangi “milli hassasiyet”?
Bu “milli hassasiyet” lafı siyasi iktidarın her türlü yolsuzluğunun, beceriksizliğinin sorgulanmasının önüne dikilen bir kalkana dönüştü.
Hep milletten, milli hassasiyetten söz ediliyor, peki bu millet insanlardan oluşmuyor mu, o insanların hakkı yok mu, o insanları koruyacak bir “insani hassasiyet” bulunmaz mı?
“İnsani hassasiyetten” söz edileceği bir gün de olacak mı bu ülkede?
İnsani hassasiyetten söz edebilmek için “ortak vicdan ve değerlere” sahip olmak gerekiyor.
O vicdan yok bu iktidarda.
Onun için ne olduğunu sadece kendisinin belirlemek istediği bir “milli hassasiyet” lafının arkasına saklanıyor.
Onlar Soros’la görüşürse Soros’la görüşmek “milli hassasiyet”,
Onlar Soros’a kızarsa Soros’a kızmak “milli hassasiyet”.
Onlar bu oyunu hep oynuyor.
Bu bir zehir ve birilerinin iktidarı uğruna yutmamız isteniyor.
Daha korkuncu, bir de grup toplantısında “linç girişimlerinin” gösterildiği tehdit dolu mesajlar eklendi. “Ömür boyu gitmemek için her şeyi yaparız” mı demek isteniyor?
Neyse ki CHP “milli hassasiyet” afyonunu bu kez almadı ve “insan” dedi, “evlatlarımız ” dedi.
Ne uğruna olduğunu bilmediğimiz kirli savaşlarda ve ölümde değil, bu ülke insanlarının barış içinde refaha koşacağı, Cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlandığı günlerde kavuşacağız huzura.
O huzuru, bu iktidarın sağlayamayacağını da içine düştüğümüz felaket çukuru açıkça gösteriyor zaten.