CENTCOM Komutanı’nın helikopteri...

Hileler mi azmanlaştı, düzenbazlıklar mı arş-ı alâya ulaştı, her yer karmakarışık mı, düzeni paramparça mı, kısacası ortam çıfıt çarşına mı dönmüş… İşte o zaman doğru yolu bulmak için başvurduğum tarihsel pusula hep aynıdır.

Efsanevi İngiliz tarihçi Eric Hobsbawm’a başvururum…O beni oksijenli, yolu yordamı belli, aydınlık bir alana çıkarır…

Bazen tarihe dönüp baktığınızda bugünü daha rahat anlayabiliyorsunuz… Geçmiş örnekler size yol gösterebiliyor.

Kısa 20. Yüzyıl -1914-1991 Aşırılıklar Çağı” kitabını açtım…

Hobsbawn, özellikle Çin, İran, Osmanlı İmparatorluklarını “devlet halkı” çevresinde inşa edilmiş İmparatorluklar olarak tanımlıyor.

Yani millet tarafından değil, devlet tarafından oluşturulan yapılar…Öyle ki her şey hatta millet de devlet tarafından belirlenmiş.

Ve şöyle devam ediyor:

“Bu türden ülkelerde halkın yabancılara karşı beslediği duygular kolayca siyasallaştırılabiliyordu.

Çin, Türkiye ve İran’ın önemli yerel devrimlere sahne olması rastlantı değildir. Ne var ki bu türden örnekler istisnadır.

Genellikle köy düzenini temel alan bir bölgesel varlığın, bu varlığı diğerlerinden ayıran sabit sınırlara ve sürekli bir otoriteye, yani bizim de benimsediğimiz bağımsız egemen devlet fikrine bağlı olmasının anlamı yoktu.

Aslında, kendisini açıkça tanımlayan, Avrupalıların ‘kabile’ olarak betimlemekten hoşlandıkları bir ‘halk’ın var olduğu yerlerde bile, bu halkı bir arada var olduğu ve iç içe geçtiği ve ayrı işlevlere sahip olduğu öteki halklardan ayrı tutma düşüncesini kavramak zordur çünkü bunun pek anlamı yoktur.”

Neden yok?

Nihai tespit son iki cümlede yoğunlaşmış:

“Bu türden bölgelerde 20. Yüzyılın bağımsız devlet düşüncesinin yegâne temelini, emperyal fetih ve rekabetin, genellikle yerel yapıların hiçbir referansta bulunmaksızın böldüğü bölgeler oluşturdu.

Böylece sömürge sonrası dünya neredeyse tamamen emperyalizmin çizdiği sınırlarla bölünmüştür.”

Ünlü tarihçi, geçen yüzyıldaki gelişmelerle ilgili yaptığı bütün araştırmalardan, fikir yürütmelerden sonra böyle “bölgelerde” istikrarın, yerleşik sınırların, kuralları belli bir düzenin pek oluşmadığını söylüyor.

Peki ya 21. Yüzyıl…

Peki bugün yaşananlar…

Peki ya Suriye’de olup bitenler….

Acaba 2012 yılında yitirdiğimiz İngiliz tarihçi, yüz yıl sonrasını bizim coğrafyamızda hızlanan altüst oluşları nasıl okurdu…

Suriye’de hızlandırılmış gibi duran gelişmelere de, bütün hırpalanmışlığına rağmen dünya sisteminden bakmak pek yanlış olmaz herhalde.

Örneğin SDG-HTŞ Antlaşması… Bir de baktık ki Suriye’deki Heyet Tahrir Şam (HTŞ) yönetiminin başkanı ve geçici Cumhurbaşkanı Muhammed el Colani ile SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında “SDG’nin devlet kurumlarına entegre edilmesi” anlaşması imzalanıverdi.

Yorumun bini bir para…

Galiba şifre “CENTCOM Komutanı’nın helikopteri” tamlamasında…

SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi anlaşmayı imzalamaya CENTCOM Komutanı General Michael Erik Kurilla’nın helikopteriyle gitti.

Bu, anlaşılan başlı başına bir mesaj.

Bir de Suriye Demokratik Güçleri sözcüsü Ferhad Şami, anlaşmanın ABD arabuluculuğunda yapıldığını ifade ederek “Bu sürecin ana taraflarından biri ABD’dir” dedi.

Belli ki içerde PKK,YPG konuşulurken, SDG bu antlaşma ile küresel aktör olma yolunda.

Biz buna benzer şeyleri daha önce Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi sırasında yaşadık… Barzani ve Talabani ile Ankara ilişkilerinin seyrini, söylenenleri, yorumları birisi derleyip toparlasa gerçekten ilginç olur… Neler söylendi, neler yapıldı ve sonunda ne oldu… Ne kadar gereksiz zaman kaybedildi.

Bu arada, ilk başlarda İngiltere’den çok söz edilirken, ABD’nin fiilen sahneye girdiği görülüyor… Zaten uluslararası basında da son zamanlarda ABD-İngiltere rekabeti daha fazla yer alır oldu.

Bekleyip görmek lazım ama galiba Suriye’de de Irak benzeri bir federasyona yolculuk var.

Bunlar da şekillenen 21. Yüzyıl tarihi.

Açıyı genişletmek bazen yaşananı daha kapsamlı anlamaya yarayabiliyor…

Bu “bölgeler” istikrarın, düzenin pek yerleşmediği bölgeler.

Olacakları önceden görebilen bir akıl, doğru politikalarla, insan ve zaman kaybetmeden daha “istikrarlı” bir düzenin oluşmasına yardımcı olabilir…

Bunu yapabilen de bölgenin saygıdeğer, güçlü toplumlarından biri haline gelir.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum
  • Dr / 14 Mart 2025 09:56

    Müslüman ülkelerde düzen ve istikrar olmaz. Tarih boyunca birbirleriyle savaşmak için türlü türlü bahane üretmişler. Fıtratlarında barış, hoşgörü, sağduyu, empati, konuşma ve anlaşma, verilen sözü tutma gibi şeyler yok.

    Yanıtla (10) (0)
  • Kazım Çetin / 14 Mart 2025 02:20

    Doğru politikarı doğru bir şekilde uygulayacağına inandığım ;Muhsin Başkan'ın rahleitedrisatında yetişmiş bir lider geiyor.Yavuz Aliağıroğlu.

    Yanıtla (2) (29)
  • Okur / 14 Mart 2025 06:37

    Ne gibi özellikleri var? Bilelim de ardına düşüp alkışlayalım.

    Yanıtla (3) (0)
  • Cabbar / 14 Mart 2025 01:53

    Eric Hobswamm'ın bu üç imparatorluğu tanımlaması uygun olmuş. Hindistan'ı da eklemesi gerekir mi diye düşünmeye başladım... Aslında, Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) diye bir model var. Devletin yol yapımı ve sulamada mecburi lider olmasından dolayı toplum yapısını belirlediği teori ile bu tarihçinin görüşü kesişiyor. Ama ATÜT, bütün bir Asya tarihini kapsıyor.

    Yanıtla (1) (0)