Türk’ün Dostu
Geçen hafta sekülerizmin ve bireyselleşmenin gençler arasında yükselmesinden bahsetmiştik. Milliyetçilik, seyircilik, ümitsizlik, gizlipolitiklik, minimalizm ve veganlığı da ertelemiştik. Bu hafta kaldığımız yerden devam edelim.
Bugün siyasetteki iki bloğu da milliyetçiler domine ediyor. Bu yüzden de siyasi alanda milliyetçilik karşıtı söylem eski karşılığını bulamıyor. Bu da elbette sanata, sokağa yansıyor. Mesela TRT dizilerinde bundan beş yıl önce Türk kelimesini duymak çok zordu, bugünse Kızılelma’dan Vefalı Türk’e kadar birçok kavram göze sokulacak kadar çok geçiyor. Bunu sadece TRT ile sınırlamıyoruz elbette, şiirden sinemaya her alanda büyüyor milliyetçilik. Üstelik hangi milliyetçiliğin büyüdüğünü görebilmek de çok zor. Evet hem Kürt hem Türk milliyetçiliği büyüyor fakat hangi milliyetçilik derken kastettiğim bu değil. Türk milliyetçiliğinde Türk’e hangi tanımın verildiği de büyük değişkenlik gösteriyor.
Edebiyat alanında en yaygın olanı İsmet Özel üzerinden gidiyor. İsmet Özel’in küreselleşme karşısında konumlandırdığı, dünyanın amerikanlaşmasına itiraz ederek kurduğu bu milliyetçilik, sadece sloganlar ile yapılan yanlış bir okumayla üstünlüğün Türk ırkına dayandırıldığı şeklinde yorumlandığında büyük bir tehlikeye dönüşüyor. Elbette İsmet Özel’in Türk tanımı da tartışmaya açıktır fakat onun sözlerinin ırk temeliyle çarpıtılması başta ona ihanettir.
Milliyetçilik deyince aklıma ilk “vurucu olmak” ifadesi geliyor. Bu hem milliyetçiliğin vurucu dizelerle, sloganlarla inşa edilmesinden hem de milliyetçilerin vurucu arkadaşlar olmasından kaynaklanıyor. Bu iki mesele de biz gençler için çok cezbedici. Büyük cümleler kurmak ve büyük adımlar atmak istiyoruz. Milliyetçilik edebiyatta da sahada da kendine hep geniş bir alan açıyor. Bu işin dizelere, yazılara dökülmüş hali kültür sanat çevresini de çok etkiliyor. Süleyman Çobanoğlu, Raşit Ulaş, Ebubekir Kurban gibi çok yetenekli isimlerin müthiş vurucu eserleri milliyetçiliği besleyip büyütüyor.
Yeri gelmişken, Süleyman Çobanoğlu’nun yeni şiir kitabı Tamgalar’ın çok yakında Ötüken’den çıkacağını da heyecan ve mutlulukla duyurup konuya öyle döneyim.
Kriz dönemlerinde milliyetçilik daha da büyüyor. Allah yardımcımız olsun, şu an ordumuz büyük bir operasyon gerçekleştiriyor. Bu esnada milliyetçi duyguların ne kadar kabardığını hepimiz görebiliyoruz. Milliyetçiliğin böyle dönemlerde tutkal görevi görmesi belki de onun en büyük artısı fakat milliyetçiler yine bu büyümeyi tutkal örneği üzerinden değil mıknatıs örneği üzerinden kuruyorlar. Bir birleşme sağlayabilmek için bir itme gücünü oluşturmaya çalışıyorlar. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” cümlesi için uydurma deliller servis ediyorlar. Mesela Macaristan’ın operasyona destek verdiği yalanını uyduranların bunu Türklüğe bağladığını hemen görebiliyoruz. Aynı şekilde “Araplar bizi yine sırtımızdan vurdu” cümlesini de sık sık duyuyoruz. Halkına baskı uygulayan ve amerikan emperyalizmine su taşıyan bazı Arap liderler üzerinden tüm arapların operasyona karşı olduğu sonucuna varıp ırkçılıklarına bahane bulmaya çalışıyorlar. Neyse ki KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bir Arap ülkesinin lideri değil de kimse Kıbrıslılara hakaret etmiyor.
Bu tutumu Türki Cumhuriyetlerden gelen desteği incelerken sorgulamıyoruz. Birçoğundan destek açıklaması gelmedi fakat bunu tartışmıyoruz. Türkler destek açıklamıyor söylemi siyaseten bir işe yaramıyor. Tartışamaları bir kenara bırakalım cümlesinin arkasına sığınıp ideolojik tezlerini güçlendirmek için yalan haberler sunmaksa kimileri için oldukça karlı görünüyor. Türk’ün Türk’ten başka dostu olmasın isteniyor çünkü bütün dünyanın Türklere karşı olması çok kullanışlı geliyor.
Biri de çıkıp demiyor ki Türk’ün Türk’ten başka dostu yoksa bu “Türk diplomasi bilmiyor” anlamına gelir. Dostsuzluk, sadece üstünlükle açıklanmaya çalışılıyor. Bu çabanın zor ve tutarsız olduğu açık ama zaten. milliyetçilik de zor ve tutarsız bir zeminde büyüyor Türkiye’de. Daha akademik, daha tartışılabilir, daha açık, daha kültürel bir milliyetçilik gördüğümüzde meseleyi enine boyuna konuşabileceğiz.
Kendinden başka dost bulamamak bizim için ne zamandan beri bir övünç oldu bu meseleye bakmamız lazım. Bakmamız lazım diyorum çünkü biz bu mesele dahil genelde meselelere bakmıyoruz, onları seyrediyoruz. Günümüzün önemli bir bölümü bir şeyi seyrederken geçiyor. Şimdilik seyircilik meselesinden bu kadar bahsedip kalanını haftaya bırakalım.