AYM ve Mümtazer Türköne’nin mektubu…
Bu dönemin en önemli yargı sorunlarından biri yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararlarına uymamaları, direnç göstermeleridir. Bu sadece benim tespitim değil, uluslararası hukuk kuruluşlarının raporlarında ve iktisadi alanda derecelendirme kuruluşlarının raporlarında da yer alan ciddi bir sorundur.
Anayasa Mahkemesi Mehmet Altan hakkında “ihlal” kararı vermişti. Yerel mahkemenin Mehmet Altan’ı süratle tahliye etmesi gerekiyordu. Ancak mahkeme AYM’nin bu kararına derhal uyacağı yerde Anayasa Mahkemesi’ni “görev gaspında” bulunmakla itham etmiş, tutukluluğun devamına karar vermişti.
Anayasa Mahkemesi açıkladığı 9 Ocak 2020 tarihli kararıyla işte bu konuyu kesin hükme bağladı. Kararında “hak ihlali” kararına rağmen yerel mahkeme tarafından tahliye edilmeyen ve yargılamanın sonunda beraat eden Mehmet Altan’a 30 bin TL tazminat ödenmesine hükmetti.
Mahkeme, kendisini “görev gaspında bulunmakla” itham eden yerel mahkemeye “sizin göreviniz yetki tartışması yapmak değil” ikazında bulundu:
“Dereceli mahkemelerin görevi Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin kapsamını değerlendirmek değil, Anayasa Mahkemesince tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmaktan ibarettir.” (Sh. 9)
Yerel mahkemelere, Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerinin sorgulanmasının hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğu ikazında bulundu:
“Bir mahkemenin, bireysel başvurulara ilişkin olarak nihai ve bağlayıcı kararlar verme yetkileriyle donatılmış bir anayasa mahkemesinin yetkilerini sorgulaması, hukuk devleti ve hukuki güvenlik temel ilkelerine aykırıdır.” (139. numaralı paragraf)
Yargıdaki sorunun geldiği vahim aşamayı görüyor musunuz?
Anayasa Mahkemesi, yerel mahkemelere “Sizin göreviniz AYM’nin yetkilerini tartışmak değil, verilen kararları uygulamaktır, AYM’nin kararları denetlenemez” uyarısı yapmak zorunda kalıyor. Yani AYM, yerel mahkemelere “anayasal sınırlarınıza çekilin”, “eşiğinizi, sınırlarınızı aşmayın” kartı gösteriyor.
***
Anayasa Mahkemesi’ni bu kararından ve mahkemelere yaptığı bu tarihi hukuk uyarısından dolayı kutluyorum.
Hakkını teslim etmemiz gerekiyor ki Anayasa Mahkemesi içinden geçtiğimiz bu zorlu süreçte, haksız ithamlarla karşı karşıya kalmayı göze alarak, gecikerek de olsa evrensel hukuka uygun kararlar verdi. Ancak kabul edilmeli ki kendi içtihatlarıyla çelişen kararlara da imza atmadı değil. AYM’nin yerleşik içtihatlarıyla çeliştiği kararlarından biri de Mümtazer Türköne’nin bireysel başvurusu üzerine verdiği karardır.
AYM aynı davada yargılanan Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın bireysel başvurularını değerlendirip “hak ihlali” kararı verirken, Türköne için “hak ihlali” tespitinde bulunmadı, tahliyeyi gerektirecek bir karar vermedi.
***
Hukukçu yazar Taha Akyol kaleme aldığı “Adalete güven” başlıklı yazısında AYM’nin Türköne kararındaki gözlerden kaçan “ilginç” bir ayrıntıya dikkat çekti:
“Mümtazer Türköne’nin tahliyesinin bir türlü gerçekleşmemesi ve bireysel başvurusunun da AYM’de ‘İkinci Bölüm’ tarafından reddi ilgi çekicidir. Aynı davada yargılanmış olan Şahin Alpay ve Mehmet Altan dosyalarını AYM Genel Kurulu’nun, Türköne’ye ise İkinci Daire’nin bakması ilginç değil mi?” (3 Şubat)
Sayın Akyol’a katılıyorum, kesinlikle ilginç ve oldukça tuhaf bir durum. Nitekim Mümtazer Türköne geçen hafta bana gönderdiği mektubunda bu tuhaf durumu şöyle anlatıyor:
“13. Ağır Ceza Mahkemesi, aynı davada yargılandığım köşe yazarları için aynı cezaları verdi, beni tahliye etmedi. Dosya şu anda Yargıtay’da temyiz aşamasında. AYM aynı hükme konu, aynı dosyada yer alan üç köşe yazarı hakkında farklı zamanlarda kararlar vermiş oldu. Şahin Alpay ve Ali Bulaç hakkında hak ihlali kararı verirken, benim başvurumun reddedilmesinin sebebi delillerin ve gerekçelerin farklılığı değil; hepimiz aynı zamanda soruşturma konusu edilmeyen yazılarımızdan yargılanarak ‘örgüt üyesi’ yapıldık. Bulaç ve Alpay kararı ile benim hakkımda verilen karar arasında tek fark ilk ikisinin AYM Genel Kurul, benimkinin ise 5 üyeden oluşan AYM İkinci Bölüm kararı olması. İşin tuhaf yanı ise 17 üyeli Genel Kurul’da ilk iki karara karşı çıkan ve karşı oy veren üyelerin İkinci Kurul’da çoğunluğu oluşturması. Bu durum sadece AYM için değil bir hukuk devleti olarak Türkiye için bir sorun oluşturuyor. Bölüm kararları kesin, ancak içtihat farkı olunca Başkan’ın gidermek üzere Genel Kurul gündemine alma yetkisi var.”
Sayın Türköne mektubunda bu durum için yeniden AYM’ye müracaatta bulunacağını söylüyor.
***
Aynı dosyada yer alan Ali Bulaç ve Şahin Alpay’ın dosyası AYM Genel Kurul’da değerlendirilirken, Mümtazer Türköne’nin dosyası neden AYM İkinci Bölüm’de değerlendirildi? Türköne’nin dosyası da AYM Genel Kurul’da değerlendirilmiş olsaydı “hak ihlali” kararı çıkabilirdi, yani! O halde şu sorunun sorulması lazım: Türköne’nin başvurusu neden AYM Genel Kurul’da görüşülmedi?
Ülkemizde ağır adalet sorunları yaşanırken, evrensel hukukun teminatı olan AYM’nin kararları hukuka güvenin sarsılmaması için bütün kurumlardan çok daha özenli olmalıdır.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in söylediği gibi “yargı zikzak” yapmamalı, hele ülkemizde evrensel hukukun teminatı olan Anayasa Mahkemesi hiç yapmamalıdır.