Leyleklerin Müslümanlığı

Belki hatırlarsınız, geçen yılın Nisan’ında bu köşede leylekler hakkında yazmıştım. Sivas’ta çocukluğumu yaşadığım mahallelerdeki bazı konakların bacalarını mekân tutan leylekleri hayran hayran seyrederdim. Bu leylekler, gençlik çağımda yazdığım şiirlerden birine “Bir çift hacı leylek bacada takır takır” mısraıyla yuva kurmuşlardır.

18-03/31/ekran-resmi-2018-03-31-224905.png
Mevlevi Leylek Hasan Dede’nin leylek formunda Besmele istifi. Levhanın üstünde ve altında, Mevlânâ’nın yazımızda zikrettiğimiz beyti yazılıdır.

Mart ayı sonlarında güneyden gelip sonbaharda geldikleri yere göçen kuşlar oldukları için halkın “hacı”lığı layık görüp kutsallık atfettiği leyleklere atalarımız özel bir ihtimam gösterirlerdi. Aslında hacılık, dolayısıyla dindarlık tasavvuru, kuşların konuşturulduğu Mantıku’t-Tayr benzeri alegorik eserlerde leyleğin üstlendiği görevle alâkalıdır.

Leylek, Mevlânâ’nın tabiriyle “şeyh-i mürgaan”, yani kuşların şeyhi kabul edilir. Dîvân-ı Kebîr’deki şu beyit, eski edebiyatın ve halkın leylekle ilgili tasavvurlarının kökleri hakkında açık bir fikir vermektedir. “Kuşların şeyhi olan leylek, laklakasıyla ne diyor, biliyor musun? Hamd sana, şükür sana; mülk senindir ey bizlere yardım eden!”

Mevlânâ bu beytin ikinci mısraında leyleklerin gagalarıyla çıkardıkları sesi ustaca taklit etmiştir: “Hamd lek ve’ş-şükr lek ve’l-mülk lek yâ Müsteân…”

***

Derviş Şemseddin adında bir şair, Yavuz Sultan Selim’e sunduğu Deh Murg isimli alegorik mesnevide, güzel bir bahçede bir araya gelen kuşlar arasındaki münazarayı anlatır. Bu kuşlardan on tanesi, belli başlı insan karakterlerini temsil etmektedir. Baykuş sufi, karga şair ve kıssahan, papağan âlim, akbaba kalender, bülbül hanende, hüdhüd filozof, kırlangıç müneccim, tavus tüccar, keklik âşık bir çiftçi, leylek ise dindar insandır.

Bahçede kuşlar tek tek öne çıkarak görüşlerini anlatır, diğerlerine nasihat ve tavsiyelerde bulunur, fakat hepsi itirazlarla karşılaşırlar, leylek hariç... Servi boylu ve gümüş bedenli bir kuş olan leyleğin görevi, bütün kuşlara öğüt vermek, onların dinle ilişkilerini anlamak, namaz ve hac gibi ibadetleri öğretmek, kısacası gafilleri gafletten uyandırmaktır.

Deh Murg’deki şu beyit, leyleklerin hacılığına dair tasavvurun çok eskilere dayandığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir:

Kuşların şâdânıyam hüccâcıyam

Kâbe’den geldim misâfir hâcıyam

Alegorik eserlerdeki dindar leylek tasavvurunun zamanla bir çeşit halk inancına dönüştüğü ve leyleklere hacılık yakıştırıldığı anlaşılıyor. Bu inanç İstanbul folkloruna da mal olmuş, leyleklerin İstanbul’da sur içini değil, özellikle Eyüp semtini tercih etmeleri dindarlıklarına yorulmuştur. Bu masumane inanç, çeşitli sebeplerle göçmeyen leyleklere ve onların hatırına bütün sakat kuşlara merhamet olarak tezahür eder.

***

Bu yazıyı niçin yazdığıma gelince... Geçenlerde Haldun Taner’in On İkiye Bir Var isimli hikâye kitabını okuyordum; hikâyeden çok denemeye benzeyen “İznikli Leylek”indeki tuhaf yaklaşıma şaşırdım kaldım. Leyleklerin hacılığına dair halk telakkisini ciddiye alan değerli yazar, zavallı kuşların Müslüman olmadıklarını ispat etmek için diller döküyor. Onun gibi bir entelektüelin şu cümleleri yazabilmiş olması hakikaten şaşırtıcıdır:

“Hacı leyleği biz kuşların en Müslümanı biliriz. Acaba gerçekten öyle mi? Ermişlerle sihirli bir ilişiği olduğuna delil olarak türbeleri, tekkeleri bekleyişi gösteriliyor. Hacılığı ise, bilindiği gibi güneyden gelişinden, bir de dinî anıtları tepeden tavaf edişinden kinayedir. Ama ben leyleklerin Süleymaniye’yi olduğu kadar, Köln katedralini de aynı huşu ile tavaf ettiklerini gördüm. Bu hesaba göre, oradakiler Protestan, Saint-Pierre üzerinde dolaşanları Katolik, Trafalgar Meydanı’nda uçuşanları emperyalist, Kremlin kulelerine konanları da komünist mi sayacağız? Biri çıkıp da ‘Leyleklerin böyle dinle, ideoloji ile pek alışverişleri yoktur. Onlar sadece, sanat meraklısı kuşlardır. Eli rehberli Amerikan turistleri gibi, geldikleri şehrin önce tarihî anıtlarını ziyaret ederler’ dese, herhalde akla daha yakın bir laf etmiş olur.”

Haldun Taner, leyleklerin dinî mekânlarla, özellikle Eyüp Sultan’la ilişkisi hakkında da şunları yazmış:

“Peki ama, o zaman leyleklerin Emir Sultan, İsabey, Eyüp Sultan gibi koyu Müslüman yerleri sevişlerini nasıl izah etmeli? Hele Eyüp’ü... İstanbul semtlerinin her birine bir arma seçilecek olsa Eyüp’ünkinde muhakkak bir leylek resmi bulunurdu. Bulunmalıdır da. Her sonbahar, leylekler göç ederken içlerinden en yaşlı birini Eyüp’e bırakmalarını, oralılar kendileri için büyük bir teveccüh sayıyorlar. Bir Eyüplü emekli tanırım: ‘Leylek namaz bile kılar, sen ne konuşuyorsun efendi!’ diyor.”

Uzun yıllar Milliyet’te “Devekuşuna Mektuplar” yazan Haldun Taner hayatta olsaydı, kendisine derdim ki:

“Aziz üstad, sizin mitolojiye haddinden fazla ilgi duyan bir yazar olduğunuzu biliyorum. Yunan mitolojisinde de kuşların temsil ettikleri değerler vardır. Mesela baykuş zekâyı ve bilgeliği temsil eder. Bu, baykuşların gerçekten zeki ve bilge oldukları anlamına mı gelir? Müslümanların, eski edebiyatta dindarlığı temsil eden leyleğin gerçekten Müslüman olduğuna inandıklarını nasıl düşünebilirsiniz? Eyüplü emekli gibi bazı saf ve temiz Müslümanlar bırakın inansınlar. Size ne zararı var?”

Leylekler hakkındaki ilk yazımın sonunda “Şu sıralarda Eyüp Sultan’a yolumu düşürmek niyetindeyim. Belki birkaç hacı leylek görür, hâlleşirim,” demiştim. Mümkün olmadı. İlk fırsatta gidip Eyüplü emeklilere “Leylekler Eyüp Sultan Camii’nde saf tutuyorlar mı?” diye soracağım.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum