Hrant…
Arkadaşımı çok özlüyorum. İnsana değen sesini, bakışını, enerjisini, kucaklamasını…
15 yıl oldu Hrant vurulalı.
Yıllar geçtikçe özlem artıyor. Onu daha sık rüyamda görüyorum. Ölmemiş, bir yerlere, Ermenistan’a gitmiş geri gelmiş oluyor hep. Hep en genç haliyle beliriyor. Bazen siyah elbiseli, siyah kravatlı oluyor, cenazesine gelenler gibi.
Ölümünü reddediyor herhalde bir yanım.
Hep edecek…
Her bahar Burgaz’a gidip, o ağaçlara bakıp onu düşünmediğim hiç olmuyor. Vurulmadan altı ay önce, hasta olduğum, tedavi gördüğüm günlerde, Kınalıada’dan çıkıp yakaladığı balıkları Burgaz’a getirirken, bizim evine önüne gelince arar, ben de bugün ağaçların kapadığı o aralıktan denize bakar, sandalını bulur, ona el sallardım.
Sonra…
Evinde, bürosunda onun iskemlesinde oturdum. Kokusunu, çocuklarını, kardeşlerini, Rakel’i kucaklarken aldım.
Gönlümüzde, gözümüzde, belleğimizde, vurulduğu günkü haliyle kaldı Hrant.
Ama o gün de bizde dondu kaldı.
Kanı yerde kaldı derler ya…
Öyle oldu.
Ailesi, dostları, insanları Hrant’ı ebediyete teslim edemediler, toprağa veremediler.
Her gün bir şekilde yeniden vurulduğunu, sürüklendiğini, çekiştirildiğini izlediler.
“Kim vurdu Hrant’ı” sorusuna cevabım ilk günden beri aynıdır.
Burası vurdu onu.
O an sonrası, neredeyse bir yıl boyunca, her gün, öfkeyle Hrant yazdım.
Öfke kuvvetti. Bugün yerini içinde çığlıklar barındıran hüzne bıraktı. Son yıllarda, ölüm yıldönümlerinde bile onu yazamaz oldum. Bugün de çok zor yazıyorum bu satırları.
Türkiye Hrant’ı 2000’lerin başında tanıdı.
Gayri Müslimleri onunla keşfetti, görmeyi onunla öğrendi. Topluma, tarihe, vicdana dair yüzleşme, sorgulama, açılma o dönemde başladı. Hrant’ın öldürülmesiyle doruğa ulaştı.
O yas ve öfke günlerinde bile açılma, değişme, umut her şeye rağmen el ele verdi.
Sonra döndük dolaştık aynı yere geldik.
Eli sopalı, baltalı, palalı adamların Türkiye’si adeta hortladı, derinden tekrar fışkırdı.
Bugüne dair kırıklığımız, kızgınlığımız sonsuz…
Ama esas olan tohumlardır.
Hrant ve o yıllar tohumlar ekti.
Hala toprağın altındalar.
Sulanmıyor, çiğneniyor, yeşeremiyorlar.
Ama, herkese, her şeye rağmen bir gün filizlenecekler.
Hrant’a özlemle…