Yargı yargıya karşı
Altan ve Ilıcak'la Cumhuriyet yazar ve yöneticileri hakkındaki davalar, yargı içinde kıyasıya bir hukuk mücadelesi yaşandığını gösteriyor.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bu ve benzeri davalarda emsal oluşturacak içtihat kararları aldı.
Örgüt üyeliği, örgüte yardım ve propaganda suçlarında kriterleri değiştirdi diye, umutla karşılandı bunlar.
Misal; FETÖ, kendi kanallarını platformdan çıkarınca Digitürk aboneliklerini iptale çağırmıştı. Ama o sıradaki her iptalin örgüte üyelik delili sayılamayacağına hükmetti Yargıtay...
Abone, çağrıya uyarak protesto etme amacı dışında bir gerekçe bildirdiyse, örgüt üyeliğine yorulamayacağı gibi.
Hatta, 'basın özgürlüğü'ne destek amacıyla iptal isteyenlerin de bu kapsama sokulamayacağını söyledi.
Yine, Zaman'a abone olanın değil, ancak abone ettirenin üyelikle suçlanabileceğini belirtti.
'Bilerek ve isteyerek' örgüte yardım kastı kanıtlanamıyorsa 'adeta amaç ve ağız birliği' içinde görünmek, örgütsel faaliyet ve yardım suçlamasına dayanak oluşturamayacağı için...
Somut cebir ve şidddet unsuru, zor kullanmaya alenen çağrı yoksa, iki laf sebebiyle darbe girişimi ithamından yargılanılamayacağı gibi.
Esasen, hepsi mevcut kanunlarda yazıyordu. Yargıtay, yenilik getirmedi, bilineni tekrar bildirdi. O hatırlatma bile 'kriterleri değiştirdi' diye yansıdı.
Yine de zihniyeti ve uygulamayı değiştirmeye yetmedi.
Adalet Bakanı Gül, iktidara eleştirinin dava ve ceza konusu olamayacağını, basın yoluyla da hakim ve savcılara duyurdu. Suça teşvikle terörü meşrulaştırma içermiyorsa ifade özgürlüğü lehine değerlendirmek gerektiğinde ısrar etti.
Propaganda ve örgüte yardım suçlamalarıyla eleştiri özgürlüğü arasındaki çizgi, yargı reformuyla da belirginleştirildi.
Yine de pratiğe aksetmedi.
'Bana mısın' demeyen bir zihniyet var.
Yargı yargıya karşı, reforma ve değişime de ayak diriyor.
Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak aynı 'FETÖ darbe çağrışımı davası'ndan müebbet aldı. Yargıtay bozdu, mahkemeleri uydu, suç ve cezalarının niteliği değişti, aynı şartlarda adli kontrolle tahliye edildiler...
Ama kaçma şüphesi, konumu, ceza miktarı ve suçun niteliğinin yanında pişmanlık belirtisi göstermemesi ve harici/dışardaki davranışları gerekçesiyle Altan, evinde 'çok güzel' tekrar yakalandı, cezaevine geri yollandı.
Salıvermede adli kontrol, ağza bant ve sivri dile kelepçe vurma şartı gibi kullanılabilir mi? Çenesini kapalı tutmamak, rahat durmamak gibi kanunda yazmayan gizli kriterler yoksa neyle açıklanacak?
Cumhuriyet gazetesi davasında... Yargıtay'ın bozma ve beraat istemine rağmen, ağır ceza mahkemesi dinlemedi. Kadri Gürsel dışındakilerin FETÖ'ye yardımdan mahkumiyetinde diretti.
Yapboz oyunu gibi. Yargı kendisiyle didişiyor, kanun metniyle takdir yetkisi kavga ediyorsa arada ezilenler kimi, kime şikayet edecek?
Eski bakan Prof. Ömer Dinçer'e, başında olduğu Şehir Üniversitesi'ne yaşatılan haksızlığı Cumhurbaşkanı'na götürüp götürmeyeceği soruldu. Karar TV'de, Ahmet Taşgetiren'le Elif Çakır'a konuşmuştu. Yargıda aranamayan bir hakkı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a götürmek, onu hukukun üstünde görmek olacağı için, bu yola başvurmayı yanlış bulduğunu söyledi.
'Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünü hakim kılma'yı savunan Cumhurbaşkanı da, hukukun üstünde konumlandırılmayı istemeyecektir mutlaka.
Fakat...
Yargının hukukla imtihanı, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi'yle inatlaşması, kendisiyle zıtlaşması da sürüyor. Nasıl dur denecek?
Cumhurbaşkanı, son Ombudsmanlar Konferansı'nda, hak arama yollarını güçlendirdiklerini, devleti değil bireysel özgürlükleri devletten korumayı öncelediklerini vurguladı. Üstüne basa basa...
Kanun koyucunun işte bu muradı ve iradesi, bağımsız yargının tamamına nasıl ulaştırılacak? Ve hala anlamayanların da anlaması nasıl sağlanacak?
‘Müthiş haber’ niye mi asparagas?
Sözcü’den Rahmi Turan’ın, Cumhurbaşkanı’yla gizli görüştüğünü ve liderliği Kılıçdaroğlu’ndan almaya teşvik edildiğini öne sürdüğü meçhul CHP’liyle ilgili ‘müthiş haber’ine ‘asparagas’ demiştim.
‘Nereden çıkardın hemen, belki aslı vardır, bilmeden ne konuşuyorsun’ diyenlere...
Turan’ın ikinci yazısından çıkardım balon uçurduğunu, fasulye falından değil.
Hem kaynağının ‘yüzde yüz doğru’ diye kendisine teminat verdiğini söylüyor. Hem de Cumhurbaşkanı ne derse ‘bire bir doğru’ olacağını ve bütün tereddütleri bitireceğini...
Aynı yazıda üstelik...
O CHP’linin ismi de hala sır, kaynağına unutma sözü vermiş, iftiharla bilgimize sunuyor.
Ya haber ya yalanlama doğrudur, ikisi birden yüzde yüz ve bire bir gerçek olabilir mi? Gelin de inanın!