Yalansız bir seçim isteyemez miyim!
Taksici anlattı; duraklarındaki bir abileri, PKK'lıların İzmit meydanına inip silah zoruyla millete oy verdirdiğini söylüyormuş.
O sırada devletin, polisin, jandarmanın neyle meşgul olduğuna hiç değinmeden...
Kulaklarınıza inanamazsınız.
Yaşını başını almış, İstanbul gibi şehirde taksi durağına abilik eden biri bu. Hayatı tespih yapmış çekiyor, görmediği kalmamış ama böyle bir hikâyeyi yine de aklı alıyor.
Düşünsenize... Aynı anda Soylu'nun, dağda 80 terörist bıraktığına, onları da ayakkabı numaralarına kadar bildiğine, PKK'yı enkaza çevirip bitirdiğine inanmaya devam edebiliyor.
İkisine birden inanmakta zorlanıp zorlanmadığını merak ettim.
Kafası çok rahat, dedi taksici. Ondaki zihin konforu, duraktaki kimsede yokmuş.
Tipik bir peşin hükümlü yani.
Birbirini çürüten, aynı anda gerçek olamayacak iki şeyden birine inanırken diğerini aklına bile getirmediğinden hiç sıkıntı çekmiyor.
Laflarken arkadaşlara bahsettim. Kimse de hayretten küçük dilini yutmadı.
Aksine, geçmiş örnekleri hatırlayanlar oldu.
73 seçimlerinde Erbakan'ı, önünde rakıyla gösteren düzmece fotoğraflar dolaştırılmış. Muhafazakâr taşrayı etkilemek için.
Bir başka örnek, Cindoruk'un 'asker kaçağı İsmet Paşa' propagandası. Demokrat Parti zamanında, İsmet Paşa'nın 'asker kaçağı' olduğunu söylerlermiş ve inanan çıkarmış.
Hem paşa hem asker kaçağı olabileceğine inanılan yerde... PKK'nın, şehrin göbeğinde silahla Kılıçdaroğlu'na oy topladığına mı inanan çıkmayacak?
Kara propaganda kanıksandı, kimse şaşırmıyor artık. Seçim böyle kazanılırmış, siyaset başka türlü yürümezmiş gibi.
Ama inananı, savunanı çok diye de yalan, doğru olmuyor.
Süper yalanlarla, yanıltıcı propagandayla nasıl mücadele edilebileceğine gelince...
Halkı, yalan makinesi veya yanıltıcı propaganda dedektörü haline getirmeden başarılamaz. Ki yutan, elekten deve geçiren çıkmasın.
Yalan propaganda bitmeyebilir. Fakat halk, süper yalanlara karşı yeterince bilinçlendirilirse en azından hiçbir propagandist, bu kadar rahat sallayamaz. İki kere düşünür, ufak atar karalayanlar.
Berat Albayrak, bakanlığa veda notunda ne demişti: At izi, it izine karıştı; Hak ile batılı ayırmak zorlaştı!
Kim karıştırdı, kim zorlaştırdıysa hâlâ ayıklanamıyor.
Seçmeni yanıltarak kazanılan seçimden ne hayır gelecek! Biliyordu ki Berat Bey, sonumuzu hayreylemesi için Cenab-ı Hakk'a dua ediyordu.
Esasen benim de istediğim, kimin kazanıp kazanmadığından önce milli iradenin sağlıklı oluşması.
Milletin çoğunluğunun, iradesi sakatlanmadıkça yanlış tercihte birleşmeyeceği fikrinden hareket ediyorum.
Millet; neyi oyladığımız konusunda yanıltılmasın, seçenekleri doğru anlatılsın, yanlış bilmeyerek karar versin. Varsın benim seçtiğimi seçmesin, baş göz üstüne.
Dumansız hava sahası gibi, yalansız bir seçim atmosferi istiyorum. Sonra kim alırsa alsın milletin oyunu. O kadar.
Fakat sanki ayıp bir şey istiyormuşum, utanmalıymışım gibi ayıplayanlar, kınayanlar...
Yalanı yayan, destekleyen, savunan benmişim sanki.
Doğruyu söylemek ve söylenmesini beklemek, ne zamandan beridir insanı yüz karası yapıyor, kaçırmışım. Öyleyse haklılar, yazıklar olsun bana.