Tebrikler güzel de kim kazandı?
23 Haziran gecesi Twitter mesajıyla "Seçimi kazanan Ekrem İmamoğlu'nu tebrik ediyorum demişti" Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Dün AK Parti Grubu'na haftalık konuşmasında bu kez "CHP adayı Ekrem İmamoğlu"nu tebrik etti.
İktidar medyasının seçimden sonraki ilk manşetlerinde ise galip gizliydi, galibiyet eyleminin faili meçhul bırakılmıştı. Üç kalıpta başlık kullanmışlardı; ya "Demokrasi Kazandı" ya "Demokrasi Zaferi" ya da "İstanbul Seçimini Yaptı" şeklindeydi.
Kazananlar arasında ne İmamoğlu'nun adı geçiyordu ne CHP'nin. Ne de zafer, Millet İttifakı'na mal ediliyordu.
31 Mart'tan önce İmamoğlu 'Zillet İttifakı'nın adayıydı. Fakat o kampanyada adıyla sanıyla anılırken 31 Mart'tan sonra artık adı ağza alınmıyor, rakip adaydan sadece 'CHP adayı' olarak bahsediliyordu. Strateji değişikliğine gidilerek arkasındaki ittifakı saklamaya ve unutturmaya oynanmıştı.
Amaç, CHP adaylığına vurgu yaparak öldürsen CHP'ye oy vermeyeceklerin kemikleşmiş önyargılarını tetiklemekti.
Fakat çalışmadı o strateji, kutuplaştırma hesabı tutmadı. Sadece İYİ Parti ve Saadet'ten değil AK Parti'den de o tarafa oy kaymasını önlemeye yetmedi. HDP seçmeninin belirleyici rolünü de koyun üstüne...
Kılıçdaroğlu, particiliği arka planda tutarak başı çekti, kutuplaştırma siyasetinin tekerine çomak soktu. Akşener'in desteği, Karamollaoğlu'nun direnişi ve Demirtaş'ın oyun değiştiren dokunuşuyla da bu yeni mimari etkili oldu.
Kimlik kavgasının gölgesine sıkıştırılamayınca milliyetçi-muhafazakar seçmen ezberlerinden ve korkularından özgürleşti, baskı ve klişelerin prangasından kurtuldu.
Alan açılınca, başka duyarlılıklar öne çıktı. Ve tehlikede gördüğü sandığa, demokratik iradesine ve yarışma hukukuna sahip çıkma azmi, CHP alerjisinden daha ağır bastı oy değiştirenlerde.
Kimliği ve değerleri düşman saldırısı altında hissi uyandırarak taraftar toplama, safları sıklaştırıp savunmaya geçirme siyaseti, çöktü böylece. Bakın, tarihi bir kırılmadır bu.
O yanılsamadan uyandı seçmen. Ne kadar basılsa da o damar depreştirilemedi, eski korunma güdüleri canlandırılamadı, o reflekslerle sonuç alma dönemi geçti.
'Nasıl olsa bizimkilerin CHP'ye eli gitmez, ömür billah oy vermezler' inancı üzerine kurulmuştu iktidar kampanyası. O kurgu bozuldu, buna güvenen propaganda, ömrünü tamamladı.
'Sisi mi Binali mi' diye, bu ikisi arasında bir tercih yapma davetini onaylamadı İstanbullular. Bilakis, 'Sisi mi Binali mi' ikilemine düşmeyi onaylayıp onaylamama arasında bir oylama yaptılar.
Fakat iktidar cenahı, sonuçtan bunu çıkarıyor mu, pek öyle görünmüyor. Dayandıkları en temel kabulün ağır bir yenilgiyle sarsıldığı, bir sandık depreminde yıkıldığı kanaati orda da hasıl olduysa bile çaktırmıyorlar.
Kaybeden tarafın kimin, neden kaybettiği üzerinde pek durmadığı, durmak istemediği anlaşılıyor.
Kazananın kimliğini nasıl gizleyeceklerine ve manipüle edeceklerine daha çok kafa yoruyorlar sanki.
Yani denenmiş, başarısız olduğu görüldüğü halde tekrar denenmiş ve daha kötü ters tepmiş bir stratejiden vazgeçeceğe benzemiyorlar.
Milletle inatlaşmadan, sandıkla zıtlaşmadan bunu nasıl sürdürecekleri, siyaset tarihinin en büyük muammalarından biri olmaya devam ediyor.
Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu, zaferlerini CHP oylarının üstüne ilave oy çekebilmelerine borçlu olduklarının farkında. Yeni gelenleri geri kaçırtmama, emanet oyların gözünü korkutmama, haklarını teslim ederek ellerini alıştırma dikkat ve özeniyle ilerliyorlar.
Ne erken zafer sarhoşluğu işaretleri veriyorlar, ne 'ne oldum delisi' buldumcuklukları, ne şartlı oyları ürkütecek taşkınlıklar, ne pişman edecek sevindiriklik halleri, ne de açılan krediyi şımarıkça havaya savurma belirtileri... 25 yıldan sonra gelen bu ayakları yerden kesecek ödülün omuzlarına yüklediği sorumluluğun da bilincindeler.
Miladı 23 Haziran olan yeni bir dönem başlıyor. Kıl aldırmadan, burnun dikine giderek, isim ve kelime oyunlarıyla, salt algı yöneterek atlatmak zor gibi.