Sandıkla zıtlaşmamak buysa!
Benim de kulağıma gelmişti, dün Hürriyet'te Abdülkadir Selvi yazdı. AK Parti MYK toplantısında yaşanmış...
Hayati Yazıcı, valiye hakaret davasından İmamoğlu'na en fazla kınama cezası çıkabileceğini, başkanlığını düşürecek bir sonucun hukuken mümkün olmadığını söylemiş.
Konu açılıp o davadan beklentiler dile getirilince, kurulun hukuk işlerinden sorumlu üyesi sıfatıyla yapmış Yazıcı bu uyarıyı, durup dururken değil. Ne ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dikkati yerine tepkisi ve hışmını çekebilmiş ancak.
Selvi yazmazdan önce, bu kulise dayanarak Radyo Sputnik'te "Gidişata bakılırsa durmak yok, AK Parti milletle inatlaşmamaya devam edecek" demiştim.
Selvi de dün "Demek ki durmak yok, yola devam" cümlesiyle aynı sonuca varmış.
Eh, görünen köy kılavuz istemez de...
O değerlendirmede Yazıcı'ya hak ve destek vermeyen, verip de açıktan katılmayan parti üst yönetimi, tutturulan o yolu, milletle inatlaşmama yolu zannediyor olmalı; ona yanmaz mısınız?
İnatlaşmamak adına yaptıkları ve yapacakları buysa, bir de inatlaşmayı kafaya koysalar neler yapacaklar Allah bilir...
Seçimden önce 'Kaybetsek de biz kazanıyoruz' mealinde sonucu ilan etti Cumhurbaşkanı. Böyle bir mağlubiyet zaferi kazanmaları halinde olacakların ip uçlarına da değindi: Ordu Valisi'ne hakaretten ceza alabilir, bu durumda İmamoğlu'nun başkanlığı düşebilir. Düşene kadar da topal ördek olarak kalır, vitrin süsünden öteye gitmez...
Bu vaadi İstanbullular sandıkta oyladı ve 31 Mart'ta binlerle ölçülen farkı 800 bine çıkararak karşılık vermedi mi?
Yenilgi yenilgi büyüyecek yeni zaferlerle iktidarınızı taçlandırmak peşinde değilseniz, böyle mi davranırsınız?
Mesajı yanlış anlamış olabilir misiniz desek, ne mesaj verdiğini daha açık nasıl gösterebilirdi ki millet?
E milletle inatlaşılmaz, sandıkla zıtlaşmak bizim kitabımızda yazmaz diyorsanız... Seçilse bile belediyeyi yönettirmemek, kazansa dahi başkanlıktan düşürmek mi milli iradeye saygı?
Hem millet ne diyorsa o, tercihi başınızın üstünde; hem de istemediğinizi seçerse çalıştırmaz, önünü mü kesersiniz, nasıl yani?
Vitrin süsüne çevirme operasyonu, yetki tırpanlayarak el kol bağlamalarla başladı...
Sıradaki adımı da biliyoruz artık, baştan vaat edildiği üzere önünü kesecek bir yargı kararı...
İktidar sözünü yerde bırakmıyor, sonuçlandırana kadar da takipte kararlı, orası anlaşıldı.
Makuliyetin sesi o dakika boğulmasa, mantığın itirazı bir isyan ve başkaldırı gibi oracıkta ezilip bastırılmasa iki şey sorardım.
Bir; sandıkla zıtlaşmamanız buysa zıtlaşmanız acaba nasıl olurdu, birkaç saniye düşünün?
İki; eleştiri ve uyarılara kulak tıkamak, dediğim dedikçilik, sorumluluğu hep başkasına atmak, sonu gelmez mazeretlerlerin arkasına saklanmak ve dolayısıyla hatada ısrar ederek bir yanlışı daha vahim bir yanlışla düzeltmeye çalışmak sizi bugüne getirdiyse... Durumu iyileştirmek için bildiğinizden şaşmaz, daha önce ne yaptıysanız aynısını doz arttırarak yapmaya devam ederseniz bilin bakalım nereye çıkarsınız? Ve bu, tabanla aranızda başlayan güven bunalımını nasıl etkiler; isabetli karar alma kapasitenize inancı giderek güçlenir mi, sıfırlanır mı?