Sandığa müdahale tarihinde bir ilk
Hayır, AK Partili Yavuz’un ‘denetlenemeyen alanda bir şeyler oldu, bir gariplik hissediyorum’ şeklindeki iptal gerekçelerinden söz etmiyorum.
Kuvvetli hislere dayanarak seçimlerde organize usulsüzlük iddia etmek, araştırsın diye şüphelerini YSK’ya taşımak, gözle görünmeyen gizli bir kanunsuzluk var mı yok mu somut olarak ortaya çıkarılmasını istemek, iptal şartlarının tespiti halinde gereğini talep etmek yadırgatıcı yanlarına rağmen anlaşılabilir.
İlk kez oluyor dediğim; ilk kez bunu bir iktidar partisi yapıyor. Sandık kurullarında bir şeyler olduğunu, her nasıl başarıldıysa karambolde tam anlaşılmayan örgütlü bir memur katakullisinin döndüğünü iktidar iddia ediyor.
İtiraz hakkını kullanmak, milli iradenin eksiksiz yansımasını kovalamak, demokratik tercihlerin başına bir şey gelmeden sandığa girdiği gibi çıkmasını savunmak, sonuçlarla oynanmasına müsaade etmemek, her bir seçmenin hakkını aramak ve her bir oyun yerini bulduğundan emin olmaya çalışmak tüm siyasi partilerin sorumluluğu. İktidarın da sadece hakkı değil, aynı zamanda üstüne titremesi gereken bir görev. Ne şüphe!
Fakat bu görev, daha önce hiç bugünkü gibi yorumlanmamıştı.
Bizim Meşrutiyet’le başlayan seçim sabıkalarımızı, Refik Halid Karay’ın ağzından dün aktarmıştım. Ne emsalsiz vukuatlar vardı...
O vukuat raporu, demokrasi mücadelemizin tarihi kadar sandığa müdahale tarihimizin de bir özetini veriyordu. Bir mislini daha arasak dünyada bulamayacağımız müdahale yöntemlerinden bahsediyordu Karay.
Yüzsüz, pişkin, teklifsiz gözü karartmışlıklar, deli Dumrul’dan beter kaçıkça zorbalıklardı anlattığı.
O kadar ki, seçim üzerindeki memur nüfuzu kalkmadıkça dürüst seçimlere ve hakiki bir demokrasiye ulaşmanın imkansız olduğuna inanma noktasına gelmişti.
Emrindeki devlet gücünü hoyratça seferber eden, kazanmak için yapmayacağı hiçbir pervasızlık bırakmayan, yukarıdakilerin gözüne girmek uğruna yetkilerini dibine kadar kötüye kullanmaktan çekinmeyen, iktidara bağlılığını ispat adına kanun imkanlarını sınırsız istismar eden, muhalefete göz açtırmak şöyle dursun aldığı nefesi bile kontrol eden, sandığın üzerine var kudretiyle kapanan, oylara resmen ve alenen çöken fedakar memurlar yarışa karıştıkça demokrasimizin beli nasıl doğrulacaktı ki!...
Ancak oradaki bir husus, Ali İhsan Yavuz Bey’in kılı kırk yaran titiz dikkatinden ya kaçtı ya da yanlış anlamış olmalı.
Üstat, akla zarar bütün o çılgınlıkların sadık memurların marifeti olduğunu söylüyordu, kabul. Hatta “Bütün Meşrutiyet devri boyunca hiçbir memur gösteremezsiniz ki sandığa burnunu sokmamış olsun” diyordu. Ama bu partizan memurların muhalefete değil, iktidara cansiperane çalıştığını da üstüne basa basa vurguluyordu.
Seçim tarihimiz boyunca yaygın usulsüzlük ve hile suçlamalarına hep iktidar partilerinin muhatap olması da Karay’ı doğruluyor.
Düzene sahip, sisteme hakim olan kimse sandığa hakimiyet avantajından da o yararlanacağı için, aksini düşünmek akla dahi gelmezdi.
Şikayet ettiği çapta örgütlü bir hırsızlık kumpası kurulmuş da gözlerinin önünde oyları çalınmışsa iktidar seçimden önce neredeydi, neden gerekli tedbirleri zamanında almadı, sandık nöbetçileri ayakta mı uyudu, ihmal ve kusur varsa kimde aranmalı, memur çetesi güvenilir denilen sistemi nasıl atlattı soruları, daha önce hiçbir iktidara sorulmadıysa bu yüzdendir.
AK Parti’nin denetimi dışında bir alan bulunduğunu söylemesi de, memurlar eliyle organize usulsüzlük suçlamasının muhalefete yöneltilmesi de ilk kez oluyor.
Bir tek, bu işlerin hep partizan memurların başının altından çıktığı savı yeni değil. Ali İhsan Bey de bu teşhiste Refik Halid’e katılıyor en azından.