Şakşakçılara haksızlık ama bu!
Parayla tutulmuş alkışlatma memurlarına, eski devirde 'alkış ağası' denirdi. Daha çok majestelerine hizmet eden, emir kulları zümresinin toplu alkışını yöneten bir tür orkestra şefi...
Ama gösteri sanatlarının icra edildiği her ortamda varlıklarına ihtiyaç duyulur, ücreti mukabilinde istihdam edilirlerdi, o da ayrı.
Şakşakçılık, hür ve kabul edilmiş profesyonel bir meslek yani. Her kuruşu alın teriyle helalinden kazanılan namuslu bir ekmek kapısı, bu inkar edilemez.
Aşağılanmalarına, itilip kakılmalarına gönlüm hiç razı gelmedi. Nihayetinde alkış da bir gereklilik ve yerinde, zamanında yapılmazsa tadı kaçabilir. Bu işin düzen ve tertip içinde, kulak tırmalayıcı bir kaosa yol açmadan, insicamı da bozmadan yapılmasını sağlamak neden kabahat olsun?
Alkışın, gerektiği yerde planlı icrasına öncülük eden, 'yaşa bravo' tezahüratlarını sevk ve idare eden, kalabalıkların coşturulmasını yönlendirmekle görevli kimseleri ezmek, horlamak da niye?
Fakat gazetecilikle sık sık karıştırılsa da gazetecilik değildir. Şakşak ağalığı, hem de hakkı yenmiş apayrı bir meslek.
Amigoluk gibi, sloganı tribünlere attırdığı ve stat içinde kaldığı sürece iyidir, niye kötü olsun?
Sorun, kendi halindeki bu alkış esnafından rol çalan ve alabildiğine gülünç kılıklara sokarak temsil edenlerde. Şakşakçı olmadığı halde kendisini öyle zanneden, işini şakşakçılıkmış gibi gösteren gazetecilerin sebep olduğu trajik bir kaza bu.
Kendini bilmezler üzerinden yanlış tanıtıldılar, halkın gözünden düşürülüp şeytanlaştırıldılar. Utanmazlık, yüzsüzlük ve pişkinlikle özdeşleştirildiler. Mesleken arsızlıkla bir tutuldukları yetmezmiş gibi, nefret nesnesi haline de getirildiler. İtibarları beş paralık, yerlerde süründürülüyor. Reva mı yahu!...
Şakşakçılığın bu gazetecilerden çektiğine sabır taşı dayanmaz, görse ortasından çatlardı.
Fakat anlaşılıyor ki daha bitmedi çileleri...
Özlem Albayrak olayını duymuşsunuzdur. Yeni Şafak'ta yazıyordu. CHP İstanbul Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na eski tivitlerinden 9 yıl hapis verilmesini eleştiren yazısı, sansüre takılmış. Bardak taştı deyip 20 yıllık gazetesinden ayrıldı.
Independent Türkçe'ye "Gazetecilik değil holiganlık yapmamız isteniyor" şeklinde patlamış Albayrak.
E olacağı buydu; artık amigoluk, tribün kızıştırmacılığı, alkış ağalığı filan da kesmiyor demek.
Hem de bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha geçen "Şiddete bulaşmadığı ve hakarete varmadığı sürece en aykırı fikirlerin bile temsil edildiği, çok sesli ve özgür bir basın istiyoruz" demişken...
Hem de Adalet Bakanı Gül, eleştirinin hiçbir zaman cezaya konu olmaması gerektiğini bildirmişken...
Hem de iktidar bile artık illallah ederek alkış medyası istemezken...
Nedir bu sevda ki medyayı Mehterhane bandosu, Mızıkayı Hümayun zannedenler, ferman-ı şahane dahi dinlemiyor.
Hayır, garip şakşakçı takımı için üzülüyorum, hani arada ezilen şu hakiki olanları. Meslekleri korsanlarca ellerinden alındı, ayağa düşürüle düşürüle holiganlığa kadar indirildi rütbesi. Ve bu sahte şakşakçılar yakasını bırakmadıkça da gün yüzü gözükmüyor.
Mağduriyetleri giderilip çalınan itibarları ne gün iade edilecek, yazık değil mi?