İsmail’in suçu ne?
Bir dakika yahu; maçtan fazlasıyla memnun ayrılan tarafın yapacağı şey midir 'hakem yanlıydı' demek!
İmamoğlu-Yıldırım karşılaşmasından hem galip çıktığınızı söyleyeceksiniz. "Yıldırım çarptı" başlıkları atacaksınız. Hem de hakkınızın yendiğinden, moderatörün taraf tuttuğundan, rakip adayı kayırdığından dem vuracaksınız...
Yok mu bir propaganda karmaşası, seçmen hangisine inansın?
Yıldırım taraftarları, 'hangisi tutarsa' mantığıyla şanslarını deniyor. Kendi iddialarını sakatladıklarını, bir dediklerini öbürüyle çürüttüklerini, ikili dilin kafa bulandırmaktan başka bir halta yaramayacağını da göremiyorlar.
Yıldırım ezdi geçti, net bir zafer kazandıysa daha ne; başarınızın üstünde durmak varken Küçükkaya'dan şikayet ederek, şike şaibe yaygarası basarak gölge düşürmek niye?
Önceden akla gelmeyecek kazık soru mu çıktı bahtlarına, hayır...
Hepsi öngörülebilir, hepsi baştan kestirilebilecek, hatta ilk anda akla gelecek sorulardı.
Küçükkaya'nın İmamoğlu'yla gizlice ders çalışıp paslaştıkları iddiasını pompalıyor gazete ve TV'ler.
İmamoğlu'nun soruları bildiği için iyi hazırlandığını ve bu yüzden çuvallamadığını tersinden kabul etmiş olmuyorlar mı?
Çalışmadığı yerden soru çıkmış da terse yatırılmış, altından kalkmakta zorlanmış gibi göstererek, Yıldırım'ın tartışmaya iyi hazırlanmadığı izlenimi de vermiyorlar mı?
O soruları kopya çekmeden, yardım almadan ezbere bilmeyecek ne vardı Allah aşkına!
Hepsi kamuoyunda yüksek sesle konuşulan konulara hazırlıksız yakalanmış, gafil avlanarak tongaya düşürülmüş görünmek, doğru bir imaj mı? Yıldırım'ın performansını ketenpereye getirilmiş olmasına bağlamak, iyilik mi kötülük mü şimdi?
Bir türlü kabaramayan kek gibiydi tartışma. Alevlenmedi, köpürmeden bitti. Bu bile afallatıcı bir sürpriz yaşanmadan, kabız geçtiğine delalet.
Hesap edilememiş, hiç beklenmedik, öyle ambale edecek, eller havaya havlu attıracak bir ânı olsa uçardı yayın. Bomba etkisi yapacak bir saklanmış soru patlatılsa reyting rekorları kırmaz mıydı? Yok fakat öyle bir şey...
İstediği verimi alan taraf, suçu hakeme yıkmaz. Yenilmeyen, yenilgiye niye mazeret arasın, günah keçisine neden ihtiyaç duysun ki?
Hem keleğe gelmiş, mağdur edilmiş hem de üste çıkmış, apaçık galebe çalmış olabilir misiniz?
Halayın başını, ucuz klişe popülisti trolbaşları çekiyor. Hem ağlaşıyor hem zafer kahkahaları pazarlıyor akıldaneler.
Yıldırım kampanyasının en büyük talihsizliği, işte bu zevzekliklerin yol açtığı mesaj karmaşası ve dağınıklık.
Vasat bir TV tartışmasından komplo tertibi çıkarıyorlar. Gizem katmak için, Küçükkaya'nın otel güvenlik kamerasından görüntülerini bile yayınladılar. Casus filmi havasında. Suçtur demeden, skandaldır demeden... Kişisel verileri, İmamoğlu'nun kopyalatma şerrinden koruma mücadelesi verenler yapıyor bunu.
Gözün gördüğünün yerine sahte gerçeği koyan algı operasyonlarıyla rüzgar estirecek de, toplumu aslında öyle olmadığına inandıracak güya aklıevveller.
Hep başkalarının üstüne atacağına sorumluluğu üstlenmek ve hatayı, kusuru, yetersizliği kendi taktisyenlerinde aramak daha temiz kazandırmaz mıydı halbuki?
İmamoğlu'nu yalancı göstermek üzerine kurulmuştu Yıldırım'ın taktiği. Tema olarak kendi dürüstlüğünü seçip döne döne onu işlese, rakipte yumuşak karın bulup onun üstüne gitmekten daha mı az oy getirirdi? Öne geçip mal beyanını canlı yayında şak diye açıklasa, rakibi kötülemekten daha mı az etkiler ve ikna ederdi seçmeni?
Yıldırım kampanyasının sürüklendiği temel yanılgı, devam ediyor. Neden kendilerine oy vermesi gerektiğini anlatmalıydılar seçmene. Onlarsa neden rakiplerine oy vermemesi gerektiğini anlatmakta diretiyorlar.
Kurmaylığını, ablavut trol aklına emanet ve temsil ettirmeyi hangi siyasetçi ister?
Karambole getirerek, icabında kullanmak üzere tasarlayarak belki de faka bastırılmış moderatöre yüklenmektense... Taktik ve taktisyenleri gözden geçirmek, seçmenin muhakeme yeteneğini hafife almaktan kurtarmaz mıydı kampanyayı?