İmamoğlu'nun niye zor seçimi?
Anahtar cümlesi şuydu:
"İstanbul'u kazanan, Türkiye'yi kazanır".
İmamoğlu'nun dünkü basın toplantısını izleyenler arasındaydım. Ne anladığımı, avantajları ve dezavantajlarıyla soru-cevap formunda özetliyorum.
Yol ayrımındaydı, bir karar verecekti...
CHP'de Kılıçdaroğlu'na karşı mı yarışacak, İstanbul'da Erdoğan ve göstereceği adaya karşı mı?
İstanbul'da Erdoğan ve AK Parti adayına karşı yarışacak.
Adaylığını ilan etti mi, etmedi mi?
"Yeniden adayım" demeden ilan etti.
Neden kesin bir dille "adayım' demedi?
Tek taraflı emrivâki yapar duruma düşmemek için. Sonuçta bağımsız aday değil. Partisinden onay, diğer muhalefet partilerinden destek isteyecek. Onay süreçleri tamamlanmadan adaylık kesinleşmiyor. Siyasi nezaket ve prosedüre saygı gereği, şimdiden niyetini deklare etmekle kaldı.
Ancak seçimini yaptı mı, yaptı. Şüpheye yer bırakmayacak netlikte mi, evet.
İBB Başkanlığına yeniden talip olmak üzere "yola çıktı".
Gelelim, bunun niye zoru seçmek olduğuna...
Diğer yolu seçse de zordu. Zorluk içinde zorluk vardı.
Fakat düğümü çözecek cevap, başta yazdığım anahtar cümlede.
CHP Genel Başkanlığını kazanmak, Türkiye'yi kazanmaya yetmiyor. Son Cumhurbaşkanlığı seçimiyle de sabit.
Oysa İstanbul'u kazanan, Türkiye'yi kazanabilir. Şansı daha yüksek.
İmamoğlu'nun seçimini de Türkiye'yi kazanma iddiası belirlemiş görünüyor.
CHP'de değişime öncülük etme ve Türkiye'yi kazanma hedefinden vaz mı geçti?
Hayır, bilâkis o iddialarından vazgeçmediği anlamına geliyor. Zaten üstüne basa basa da söyledi.
Erdoğan'la aynı yoldan yürüyecek. Ama uzun, ince bir yol bu.
Tabii yol uzadıkça tehlikeler artıyor.
Yargı eliyle önü kesilebilir mi, bir süreliğine kesilebilir. O da en fazla yerel seçimlerde yarışa sokulmaz. Yol daha da uzar, o kadar.
Erdoğan'ı hatırlayın; siyasetten yasaklanarak yarış dışı bırakılmış, ters tepip ona yaramıştı.
Siyasetçinin önünü halk açar, halk kapatır. Milli iradeye rağmen siyaset mühendisliğiyle kapatma girişimleri, önü daha çok açar.
Dolayısıyla İmamoğlu'nu bekleyen en büyük risk ne mi? Bir engelle karşılaşmadan yarışa girip İstanbul'u kaybetmesi. Sadece İBB'yi değil, Türkiye'yi yönetme iddialarına da veda edebilir. Ama CHP'yi aklından çıkarması gerekmez.
Çünkü... İstanbul'u kazananın, Türkiye'yi de kazanacağı doğruysa tersi de geçerlidir. İstanbul'u kaybeden, Türkiye'yi de kaybeder.
Oysa İstanbul'u kaybetse bile CHP Genel Başkanlığını hâlâ alabilir. Örnek, Kılıçdaroğlu. 2009 seçimlerinde İstanbul'u denedi, olmadı. CHP'nin başına geçmesini engelledi mi, hayır.
Onun için İmamoğlu, zoru seçmiş oldu.
Turpun büyüğüyse henüz heybede. Çıktığı yolun dar ağzı, muhalefetteki dağınıklık. Onu aşmak, en zor kısmı olacak.
Partileri, aynı kararlılık ve inançla bir arada tutmanın bu sefer zorlaştığını görüyor ki... İstanbul İttifakını tabanda sağlarsa işinin, 2019'dan daha zor olmayacağını düşünüyor.
Peki umudu kesmiş, yılgın, küskün, kızgın seçmeni yeniden ısındırabilecek mi?
Tabanı canlandırma, motive edip tekrar ayağa kaldırma konusunda kendine güveniyor.
Haksız da değil, İstanbul'da muhalefeti heyecanlandırsa heyecanlandırsa başka kim heyecanlandırır!