İktidardan üç sevindirici düzeltme
Birincisi, Veyis Ateş'in Habertürk yayınında Süleyman Soylu’dan geldi. “Taksim’de ezan protesto edildi” kışkırtmaları, İçişleri Bakanı’nı da kaygılandırmış. Tehlikenin farkına varmış ki provokasyona gelinmemesi için uyarıyor.
Diyor ki; "Beni ürkütür bu olaylar. Siz Kahramanmaraş olayının nasıl çıktığını biliyor musunuz? Ben Kahramanmaraş olaylarının, Çorum olaylarının nasıl çıktığını iyi okudum. Bizi korkutacak esas mesele, fay hatlarımız üzerinden çatışmaların tetiklenmesidir. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-dindar bunlar bizim fay hatlarımızdır ve bugüne kadar Batı bunu çok iyi kullandı...”
Şöyle de noktalıyor; “Ezanın ıslıklanması gibi bir hadiseyi başka bir tarafa çekerlerse toplumsal kargaşayı, çatışmayı önlemekte zorlanırız. Allah muhafaza iki tarafın birbirini tahrikiyle meydana gelebilecek bir iş olursa bu güvenlik sorunu olarak bizi ciddi uğraştırır. Bu, tehlikeli bir iştir. Kim bunu yapıyorsa, bu akılsızlığından değildir. Bu planlı, programlı...”
Taşıdığı sorumluluğa yakışan bir açıklama. İktidara düşen yatıştırmaktı; körüklemek, kanırtmak, büyütmek değil.
Organizatörler ve kırpılmamış görüntüler ezanı yuhalama, ıslık ve sloganlarla saldırıp bastırma kastını zaten yalanlıyordu.
Doğru olsa bile bir avuç marjinalin densizliği ya da üç-beş provokatörün planlı tahriki denip geçilecek, bu yönüyle araştırılıp üstüne gidilecek bir olaydı.
Ülkeyi ayağa kaldıran, infiale çağıran siyasi tepkiler, eğer milleti galeyana getirmek gibi kirli ve maksatlı bir tezgah varsa ancak ona hizmet ederdi.
Din üzerinden toplumu bölme ve birbirine düşürme senaryolarına karşı uyanık kalmak, bütün siyasi çıkarların üstünde tutulmalı. En başta da devleti yönetenlerin görevi.
Ezana saygısızlığı üstlenen de yokken iddiada ısrar edip ortalığı velveleye vermek, seçmen kızıştırmak için yararlanmaya kalkmak, ‘aynı zihniyet’e sokup bütün muhalefeti din düşmanlığıyla suçlamak, cümle zındıkları sandıkta tepelemeye davet, ateşle oynamak olmaz mıydı?
İçişleri Bakanı’nın ‘planlı, programlı’ tahriklere dikkat çektiğini duyduğuma bu açıdan çok memnun oldum. Ben de bunu söylüyordum.
***
İkinci düzeltme, Numan Kurtulmuş’un ofisinden bana iletildi.
Kurtulmuş'un "Gezi'de, 17-25 Aralık'ta, 15 Temmuz'da Erdoğan'ı deviremediler, şimdi 31 Mart'ta başarmak istiyorlar" şeklindeki söylemlerini eleştirmiştim.
Seçim çekişmesini darbe, kumpas ve kalkışmalarla bir tuttuğu sonucu çıkıyordu.
Sandıkta değişim aramayı antidemokratik bir müdahale gibi gösterdiğini reddediyor gönderdikleri açıklama.
Amacı, milletin tüm bu badirelerde olduğu gibi 31 Mart’ta da Erdoğan’ın yanında duracağına olan inancını ifade etmekmiş. Yoksa sandıktan kim çıksa başının üstünde yeri varmış Kurtulmuş’un. Bütün demokratik tercihler kabulüymüş, hepsini saygın görüyor.
Ne ala!...
Demek ki meramını doğru ifade edemeyip maksadı aşmış. Bana da düzeltme duyarlılığı için teşekkür etmek kalıyor.
***
Üçüncü ve son düzeltme ise İzmir adayı Nihat Zeybekci’den.
Sıkıyönetim savcısı babasından dolayı Soyer’in adaylığının kamu vicdanını zedelediğini söylemişti.
Radyo Sputnik yayınında, rakibi Tunç Soyer’in birlikte tartışmaya çıkma teklifine verdiği cevabı hatırlattım. Adaylığının meşruiyetini tartışmaya açan o sözleri geri almasını şart koşuyordu.
Zeybekci; öyle anlaşıldıysa bundan üzüntü duyacağını, saygısızlık sayacağını, Soyer’i meşru bir rakip olarak gördüğünü belirterek aralarındaki yanlış anlamayı düzeltti.
Böylece hem Soyer’in şartı yerine geldi, canlı yayında tartışmalarının önündeki engel ortadan kalktı. Hem de hakaret, karalama ve itibarsızlaştırma kampanyalarından uzak geçen İzmir seçimlerini rahatlattı, centilmenlik havasına düşen tek gölge silindi.
Demek ki ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, teröristlerle değil meşru bir rakiple yarış şeklinde de sürdürülebiliyor muhalefetle mücadele. Demokratik siyasete saygı ve sadakati için gelin de kutlamayın Zeybekci’yi.