Erdoğan’a ne demek istiyorlar?
“Şirk dolu şarkıları savunmak Akif Beki’ye kaldı, az da olsa Erdoğan’dan nasiplenmemiş” başlığını görünce, şaşırmadım değil.
“İmanımızı çalan şarkıları ne yapmalı” başlıklı yazıma, Yeni Akit sitesinden farklı bir tepki beklerdim.
Onlarsa tartışmaya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karıştırmayı seçtiler.
Erdoğan üzerinden beni kınıyor gibi görünüyorlar. Ama aslında benim üzerimden, ıkına sıkına Erdoğan’a bir şey demek istiyor gibi bir halleri var.
Çünkü listeledikleri ‘şirk koşan şarkıcılar’ arasında, Cumhurbaşkanlığı davetlerinin müdavimleri de yer alıyor.
İbrahim Tatlıses’in Cumhurbaşkanı’yla samimiyetini bilmeyen mi var?
Ya Orhan Gencebay’ın Erdoğan’la yakın dostluğunu? Hatta Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Politikaları Kurulu’na üye atandığını?
Bu isimlerden onlar şikayetçi, hedefe onlar koyuyor. Ama Erdoğan’dan nasiplenmeyen ben oluyorum. Gocunanlar da güya medyadaki İslam düşmanları...
Nesine karşılar, ne demeye uyarıyorlar, neresi yanlış diye eleştirmedim.
‘Yasaklansın’ kampanyasına dönüşmedikçe, iktidarı müdahaleye kışkırtmadıkça, rahatsızlık bildirmek ve ‘dinlememe’ye çağırmak haktır, Akit de şimdilik bununla kalıyor dedim.
Sadece bakış açısını değiştirmesini önerdim, yüzeysel buldum.
Sonuçlarla uğraşacağınıza, onları ortaya çıkaran nedenlerle uğraşına getirdim.
Şu ısırganlığa bakın:
“Haber, sol kırması medyanın yanı sıra Karar gazetesi yazarı Akif Beki’yi de rahatsız etti. Beki, sanat adı altında yapılan ve "Allah’a şirk koşan" sözde şarkıları yazan ve okuyanların avukatlığına soyundu.
İslam’a aykırı olan sözlerin yer aldığı sözde şarkıları, ‘Beğenen dinler, beğenmeyen kulağını tıkar’ sözleriyle savunan Akif Beki, vatandaşlarının yüzde 99’unun Müslüman olduğu Türkiye’de, halkın manevi değerlerini hiçe sayan ve adeta dindar toplumun altına dinamit döşeyen skandal şarkıları deşifre etmemizden rahatsız oldu.
Başkan Erdoğan’ın danışmanlığı görevindeyken belki de yüzünü gizleyen Akif Beki’nin, manevi ve dini değerlere karşı olan bu tutumu, ‘Yıllarca Erdoğan’ın danışmanlığını yapmasına rağmen, az da olsa Erdoğan’dan nasiplenememiş’ yorumuna neden oldu...”
Oysa seçkilerinin bir bölümü, İslam akidesine ters düşmekle birlikte yanlış tasnif kurbanı. Ahireti inkar ya da kadere isyanın yeri, ‘şirk koşan şarkılar’ kategorisi değil.
Aralarında ‘sevgiliyi ilahlaştırma’ya galiz örnekler de görülüyor. Fakat ‘tanrı-tanrıça’ benzetmelerinde müşriklik kastı gütmedikleri ortada.
Maksadı zahiren aşan sözler. Şuursuzluk ve şiirsizlikle malul. Lafını bilememekten, ne dediğinin ayırdında olamamaktan, ağzından çıkanı kulağı duyamamaktan çoğu...
İman ve itikadı, ‘Allah taksiratını affetsin’ cümlesindeki taksirle ihlale, aymazlık ve gafletle sakatlamaya veriyorum.
Şirke ve inkara münafıkça davet kastı değil, bilinçli küfür propagandası değil, zındık şarkılar değil, ağır bir cehalet ve sığlık görüyorum ben çoğunda. Güfte fukaralığı görüyorum, ifade sakatlığı, derinlik özrü ve yoksunluğu...
Müziği imana getirmenin yolu, kültür-sanatta kalite ve beğeni çıtasını yükseltmektir. Hem üretenleri hem dinleyici alışkanlıklarını nitelikli işlere yönelmeye teşvik etmektir.
Erdoğan’a açıktan diyemediklerini sinsice işlemek, iktidarın altını çaktırmadan oymak ya da kulak çeksin diye iktidara gammazlamak yol değil.
Aşikar ki Akit’le metotlarımız uyuşmuyor.