‘Dübbüekberin çiftesi’ne nasıl sövülür?
Ya da ABD Temsilciler Meclisi'nin ağır tahrikine ağız bozmadan doğru tepki nasıl verilir?...
Öneriler muhtelif...
Hem Türkiye'ye yaptırım uygulanması, hem de 'Ermeni Soykırımı' iddialarının tanınması için iki ayrı kararı aynı gün onayladılar. Seçtikleri günse 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı...
Acıtmak, infiale sevk etmek için ne gıcıklık lazımsa hepsi var, ağır tahrikin bütün unsurları oluşmuş görünüyor.
S-400 alımı, YPG zıtlaşması, Amerikan askerlerini çekilmeye zorlayan Suriye harekatı derken laf dinletemedikleri Ankara'yı akılları sıra cezalandırıyorlar.
'Dübbüekber', büyük ayı demek. Siyasi literatürümüzde iki şekliyle de kullanıldığı vaki.
Bilmeyen yoktur, en meşhur versiyonu İsmet Paşa'nın şu sözüyle kayıtlara geçer: "Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile bir yatağa girmeye benzer."
Ayı gibi süper güçlerle iş tutuyorsanız sonuçlarına da hazır olmanız gerekir manasına...
Yine de, bunun beklenesi bir sonuç olduğunu kabule hazır değilseniz...Dost ve müttefik bildiklerinizin, çıkarlarınız çatışıp da size söz geçiremediklerinde tehdit ve şantaj silahına başvurmasını hazmedemiyorsanız...Aynı meramın Arapçası, sizin sindirim ihtiyacınıza daha çok hitap edebilir.
Daha seyrek rastlanmakla birlikte, ikinci versiyonun en cazip örneğini, rahmetli Kurthan Fişek'in 1998 tarihli Hürriyet'teki bir yazısında bulabilirsiniz.
Başlığı; "Mizahla hakaret arasında ince uzun bir yoldayım!"
İlgili bölüm özetle şöyle:
"Her insanın ağzını bozma hak ve hürriyeti vardır.
Rahmetli Uğur Mumcu'nun 12 Eylül'den önceki TBMM küfürlerini derlediği ‘Söz Meclisten İçeri' (1981) kitabını karıştırmaya koyuldum.
En çok söylenen ve işitilen laflar ilginçti...
12 Eylül sonrası meclislerinde tekrarlandı bunlar...
Tek yeni katkı oldu. 'Dümbük!'
Bilmeyenler için tercüme edeyim, 'dümbük', Tophane ağzında, 'başdeyyus' demektir.
Emin Çölaşan aktarır, Turgut Özal'ın İTÜ yıllarındaki lâkabı Dübbüekber'di. Yani, 'Büyük Ayı'...
Korkut Özal'ınki de Dübbüasgar, 'Küçük Ayı’...
Kimse alınmadı, yüksünmedi.
Şunu demeye getiriyorum.
Küfretmenin de bir raconu vardır."
Kurthan Fişek, küfrün hak olduğu yerde "Edebiyle küfür nasıl edilir" sorusuna yanıt arıyordu. 'Dümbük'ün uygun karşılığı için 'başdeyyus'u önerirken 'deyyusuekber'i tercih etmemesi ise garip. Oysa 'büyük ayı' yerine 'dübbüekber'i edepli bir seçenek olarak tavsiye ediyor.
Konunun otoritesi sayıldığı için tavsiyesine uymayı öneriyorum.
Bilhassa Dışişleri ve Cumhurbaşkanlığı sözcüleri, bu argoyla neden amel edemesin? Temsilciler Meclisi'nin iki kararına, bütün diplomatik nezaketlerini takınarak 'dübbüekberin çiftesi' diye sövebilirler.
Dillerindeki tek imkan 'olmamış gibi yok sayma'ya karşılık gelen 'bizim için keenlemyekün hükmündedir' kalıbı değil. 'Ademe mahkum etme'ye mahkum olmaktan da onları kurtarır bu bayramlık ağız.
İçe sindirmeye belki faydası dokunur ama sorunu ortadan kaldırır mı derseniz, kaldırmaz.
Başından beri bir ima olarak gölgesi dolaşan tehdidi, çekmeceden çekip masaya koydular. 'Patlatırım bak ha, beni zorlama, yapmak istemiyorum' yollu bir sınama blöfü olmaktan çıktı, fiili şantaja dönüştü artık.
Şakaya getirerek sayıp sövme kaldıracak yanını bırakmadılar.
Bu saatten sonra verilecek tek cevap "Yapmazsan namertsin, elinden geleni ardına koyma, senden çekinecek hiçbir şeyimiz yok' olmalıdır.
'Sabrımızı test etmeyin' dahil başka her cevabı, 'yumuşak karın' zannedecekler. 'Zayıf noktadan yakaladık' zehabıyla üstüne gidecek, isteklerini her yaptıramadıklarında bu 'dübbüekber çiftesi'ni yüzümüze sallayacaklar.
Ellerinden almanın tek yolu, seçeneği dibine dek tükettirmek.
Var mı daha parlak küfrü olan?