Diyanet, Nahda’nın gerisine mi düşecekti?
Diyanet Reisi Erbaş Hoca, unutmuş görünüyor.
Demokrasi ve laiklik konusunda, güya Türkiye, İslam dünyasına örnekti. Rol modellik yapıyor, yol gösteriyordu.
2011’deydi...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslüman Kardeşler’i iktidara taşıyan Arap Baharı turuna çıkmıştı. Mısır ve Tunus’ta yeni yönetimlere, laik anayasa öneriyordu. “Laiklikten korkmayın, din karşıtlığı değildir” diyordu.
2016’daydı...
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis Başkanı Kahraman’ın laikliği Anayasa’dan çıkarma önerisini şöyle reddetmişti:
“Benim başından itibaren bu konudaki düşüncelerim bellidir. Hele hele Mısır’daki yaptığım konuşma, bu konuda çok çok önemli. Kurucusu olduğum partimin programında bu zaten çok açık, net yer almaktadır. Buradaki gerçek şudur yani devlet tüm inanç gruplarına, inançlarını yaşama hususunda eşit mesafededir. Laiklik budur.”
Ve 2021’deyiz...
Diyanet Reisi Erbaş Hoca, imam hatiplilere şu tarzda laikliği şikayet ediyor:
“İnanç işte insan ile Allah arasında olsun, evine yansımasın, ticaretine yansımasın, siyasetine yansımasın, adeletine, yargısına yansımasın, oralar inançtan ayıklansın istiyorlar... Görüyorsunuz ya ortalığı ayağa kaldırıyorlar...”
Kişilerin; inançlarını evlerine, işlerine, ticari ve siyasi ahlaklarına yansıtmalarına, kimsenin bir şey dediği yok oysa.
Dünyevi kanunların yanı sıra dinimin de emri diye kendi hayatında dürüst, adaletli ve vicdanlı yaşayana kim laf ediyor?
Ülkeyi yönetenler, inançlarının da gereği olarak adil ve hakkaniyetli davranmanın üstüne titrese kim rahatsızlık duyar?
Kanunların yanında Allah ve ahiret korkusu da yöneticileri haksızlıktan, kul hakkına girmekten, haksız kazanç sağlamaktan alıkoysa...Diyanet de bu yönde telkinde bulunsa, hak yiyenleri Allah’tan korkmaya, adil olmaya çağırsa... Kim bundan yakınır?
Benim gördüğüm, tersinden şikayet var.
İsteyen, inancını kendi hayatına yansıtsın, tutan yok.
Ama ortak hayatın düzenlenmesine gelince orada laiklik devreye girer. Dini kurallara göre düzenleyemezsiniz.
Anlaşılması o kadar zor mu?
Farklı inanç ve din yorumlarının hayat hakkı nasıl korunacak?
İslam tek ama aynı anda her yerde geçerli tek bir yorumu, peygamberden sonra görülmedi.
Bir yorumun, tarih boyunca yaşandığı gibi diğerlerine üstünlük kurup zulmetmemesinin güvencesi ise laiklik.
Erbaş’ın da tabi olduğu Hanefiliğin kurucusu İmam-ı Azam, niye zindanlarda ömür çürüttü? Emevi, Abbasi halifelerinin İslam’ı saltanatlarına dayanak yapmalarına destek vermediği, alet olmadığı için değil mi?
Dini, dünyevi iktidar mücadelesine alet etmemenin teminatıdır laiklik. Müslümanın Müslümandan, dindarın dindardan emin olmasının yani din özgürlüğünün teminatı...
Bakınız; Erdoğan’ın ‘dindarlık kisvesi altında dini istismar eden hokkabazlara, hurafe bezirganlarına izin vermeyeceğiz’ temalı konuşmaları...
Bir zamanlar laikliğin faziletlerini, İslam dünyasına AK Parti ve Erdoğan anlatırdı.
Şimdi o İslam dünyası, Erbaş’ın savunduğu görüşlerin ilerisinde.
Tunus Nahda Hareketi’nin lideri Gannuşi’nin şu nutkuna bakın, Erbaş’ın Diyanet’i ne kadar geriye götürdüğünü çıkarırsınız:
2016’da Middle East Eye sitesine verdiği röportajdan:
“Siyasi alan ne mukaddes, ne de değişmezdir.
İslami metinlerin yüzde 90’ından fazlası nüansa ve yoruma açıktır.
Siyasetle ilgili İslami metinler yoruma açık.
Siyasi kurumlarla dini kurumlar arasında ayrım yapmak zorundasınız. Örneğin, camiler, siyasi partilerin kapışma yeri değildir.
Din, toplumu bölmemeli, birleştirmeli. Camilerde en ufak bir siyasi propagandadan bile kaçınmamız gerekiyor.
Siyaset insanları güç ve zenginlik için yarışmaya iter ki, bu bizim dini karıştırmamak zorunda olduğumuz bir şey...”
Tunus ve Nahda, laikliği güç bela arayıp bulurken bizde kaybettirmek isteyenlerin çıkacağını kim söylerdi?
Siyasetin işi, ahiretimizi kurtarmak değil. Onu bize bıraksın, dünyamızı kurtarsın yeter. Haşa cennete muhtar, belediye başkanı filan seçmiyoruz.
Gannuşi’nin dini vaazla siyasi propagandayı, camiyle partiyi, ayetle sloganı ayırma öğütleri de Diyanet’e küpe olsun.