Davutoğlu’na kapıyı gösterenlere bak!
Sen başdanışmanlık, dışişleri bakanlığı, başbakanlık ve genel başkanlık yapmış olacaksın. Ama partinin tutturduğu istikametle ilgili söz söyleme hakkın olmayacak...
Ağzını ikaz için açtığın anda, ‘emeği geçmiş bir dava büyüğü’ denmeyecek.
‘Belki hakkı söylüyordur, ola ki doğru yola çağırıyordur’ diye kulak verilmeyecek, dostça çaldığın kapı açılmayacak, aradığın muhatabı adresinde bulamayacaksın.
Parti yönetiminden çıt dahi çıkmayacak, kulaklarının üstüne yatacak, kaale almaz görünecekler. Hoşa gitmeyen her gelişme gibi, moda tabirle ‘yok hükmünde’ sayılacaksın, oralı olunmayacak.
Ya ne?
Ganimete üşüşen sağlamcı kerkenezlerden ses gelecek. Hani karşı tarafta durarak tehlikenin geçmesini bekleyen, ancak muktedir olduktan sonra iktidar trenine atlayan dünkü yanaşmalar var ya... Hazıra konanlar hani... Hah, işte onlardan ağzının payını alacaksın.
‘İhraç edilmeden önce kendi istifa etsin’ diye kapıyı gösterecekler. Hatta ‘çık dışarı’ diye senin kapına dayanıp tekmeleyecekler. Nankörlük ve vefasızlıkla suçlanacaksın. Hakaret ve karalamalarla taciz edecekler...
Ve hala bu saygısız, bu hayasız saldırılara set çekilmeyecek. ‘Siz de kim oluyorsunuz, dağdan geldiniz bağdakini mi kovuyorsunuz, size mi kaldı partimiz adına racon kesmek, son sözü söylemek de ne haddinize, çizmeyi aşmayın, sahipsiz mi sandınız bu partiyi, hangi hak ve yetkiyle, bu ne cüret, edebinizi takının oturun oturduğunuz yerde’ paparası yemeyecekler.
‘Hadsize haddini bildirmek, kırk yetime kaftan giydirmekten sevaptır’ politikasını rehber edinmiş bir parti yönetimi, bu mütecavizliğe haddini bildirmeyecek.
İç işlerine karıştırmama ve hükümranlık haklarına yan gözle dahi baktırmama kıskançlığı, burada devreye girmeyecek.
Ne yetki gaspına, ne dışarıdan müdahaleye, ne çok başlılığa tahammülsüzlük depreşecek. Ne de ortak kabul etmeyip iktidara gizli şerik almama ve kayıt dışı aktörlere gücü haksızca kötüye kullandırmama hassasiyetlerine dokunacak.
Eski Türkiye’de kalmıştı o dizayn işleri, siyaseti medya belirlemeyecekti, sandık dışı aktörler hükümet kurup hükümet deviremeyecekti, parti iradesi manşetlerle esir alınamayacak ve hariçten gazellerle yıkılamayacaktı, siyasetçi sağa sola yerleştirilmiş tetikçilere oyuncak ettirilmeyecek, kuşa kurda yedirilmeyecekti.
İzin verilmeyecek ne varsa fazlasıyla yapılıyor. Fakat binde biri için dünyayı ayağa kaldıranlardan, arşı bırakın da hadsizi bile titretecek bir tepki duyulmuyor.
Bu mudur!..
Mücadelede geçmişi olmayan zıpçıktı türedilerin söz hakkı olacak. Fakat Ahmet Davutoğlu’na partisi üzerinde söz hakkı tanınmayacak. İçeriden, yol gösterici ve yapıcı önerilerle dolu bir çıkış dahi ona çok görülecek, öyle mi!
Ne diyordu Davutoğlu: “Halktan oy alarak seçilenlerin zorla istifa ettirilmeleri, partiye darbe vurdu.”
Ne diyordu: “AK Parti içinde kendisini parti kurullarının üzerinde gören bir paralel yapı oluştu.”
Ne diyordu: “AK Parti, dar ve çıkarcı bir gruba terk edilemez.”
Ne diyordu: “Basının propaganda aracına dönüştürülmesi ve sosyal medya operasyonları, partiye zarar verdi.”
Başka bir düzine tespit daha...
Beğenir beğenmezsiniz, katılır katılmazsınız.
Ama muhatap olarak karşısına dikilen trollerin kendilerini parti iradesi gibi konumlandırması, doğrulamıyor mu eleştirilerini?
‘Haklı çıkarırız’ endişesi bile taşımayan bir aymazlık ve pervasızlık hüküm sürüyor, kimle neyi tartışacaksınız.