Avrupa buna da gülmez mi!

Allah’tan dünyaya rezil olmamayı hala önemseyen bir Dışişleri Bakanımız var, YSK’nın izahı zor kararını anlatmak için çırpınıyor. Çabası takdire şayan, fakat anlatılabilir bir şey mi ki?

“Yüksek yargı kararıdır, herkes saygı duymak zorunda” diye anlatacaksanız...

Geçmişte Danıştay’ın aldığı ve yürütmenin başı olarak Erdoğan’ın yerden yere vurduğu başörtüsü yasağı kararları ne kadar anlatılabildiyse, eh işte o kadar anlatabilirsiniz ancak.

Veya AK Parti’nin yargıyı, yürütmenin yerine geçerek takdir yetkisini elinden almakla suçladığı, hukukilik yerine yerindelik denetimi yapmakla itham ettiği birçok başka karar kadar...

Ya da ‘367 skandalı’ olarak anılan Anayasa Mahkemesi kararı... Yahut Milli Görüş partilerine irticadan kapatma kararları... Veyahut da AK Parti’ye laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan kapatma davası açılması kadar...

Yüksek yargı, Meclis’in yetkilerini gaspetmekle, siyasetin alanına antidemokratik müdahalede bulunmakla az suçlanmadı bu iktidar devrinde.

Sadece içeride değil, dışarıda dünyaya da bizzat iktidar sahipleri tarafından çok kez şikayet edilmedi mi bu yüzden yargı tasarrufları?

Başörtüsü yasağı ile düşünce ve siyaset özgürlüğüne aykırı yargı kararları, çatır çatır AİHM’e götürüldü. Yerli ve milli yargıda bulunamayan adalet, Strazburg mahkemesinde aranmadı mı?

Umutmayın ki Erdoğan’ı okuduğu bir şiir yüzünden belediye başkanlığından düşüren, siyasetten yasaklayan ve 4 ay hapis yatıran da 1998’de Yargıtay’ca onaylanan bir mahkeme kararıydı. Mağduriyetini gidermek için üç kez AİHM kapısını çalmadı mı?

Yeni Şafak gazetesi de 2002 başında polis baskınına uğradığında, Avrupa Konseyi haklar sözleşmesine sığındı. Hangi maddelerin devletimizce ihlal edildiğini sayıp döktüğü bölüme de “Avrupa’ya rezil oluyoruz” ara başlığı atmadı mı?

Avrupa’ya rezil olmamak mühimdi o zaman, Avrupa Konseyi sözleşmesine uymak ve dünya demokrasi liginde küme düşmemek de çok mühimdi.

Dünya siyasetçilerinden ve kurumlarından destek toplamak, ülkeni dışarıda karalamak, kötülemek değildi. Ortak demokratik değerler için evrensel dayanışma sayılıyordu henüz.

İngiliz Başbakanı Blair’in, Alman Şansölyesi Schröder’in desteğini, göğsünüzü gere gere arkanıza alabilirdiniz. “Hans’la George ne der, dünya ne der bizi ırgalamaz” yerli ve milliciliği ortaya çıkmamıştı daha. Bilakis, ne diyecekleri can kulağıyla dinleniyor, hayati ehemmiyet atfediliyordu.

‘Uymak zorundayız ama kusura bakmayın saygı göstermek zorunda değiliz’ argümanıyla eski yargı düzeninin kararlarını sadece kınamak serbest değildi. Hans ve George ağzıyla kendi yargına birlikte gülmek de alabildiğine helalühoştu.

Yargı kararıysa hepsi yargı kararıyla işlendi, hepsi için ‘anlatamazsınız’ dendi ve hiçbiri anlatılamadı dünyaya.

Bakalım Bakan Çavuşoğlu, İstanbul seçimlerinin niye iptal edildiğini ‘yargı kararıdır’ diyerek anlatmayı başarabilecek mi?

“Tüm adaylar 31 Mart’tan önce olduğu gibi, eşit şart ve fırsatlarda tekrar yarışsın istiyoruz” diyor. İnanan çıkacak mı?

“Yüksek yargı organı bir karar verecek ve bu hukuk dışı, antidemokratik olacak. İşte yurtdışından gelen tepkilere itirazımız budur. Dayatma ve çifte standartlara gelmeyiz, kimse kusura bakmasın” diyor. İkna olan bulabilecek mi?

“Yargı kararını yok sayarak açıklama yapanları ben şiddetle kınıyorum. Özellikle partizan ve ideolojik dayanışma saikiyle konuşanlar için söylüyorum” diyor. Bunu duyunca bize gülmeyi kesip ciddiyetini takınan olacak mı?

‘Biz sizin cemaziyelevvelinizi de biliyoruz’ denmeyecek mi?

YORUMLAR (112)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
112 Yorum