ABD İmamoğlu’ndan mı S-400’lere taktı?
Sosyal medyada bir video dolaşıyor, daha doğrusu fevkalade bir gayretle dolaştırılıyor. Profesör Sencer İmer'in S-400'lerle ilgili evrensel gerçekleri insanlığa açıkladığı video.
ABD, Türkiye'yi işgale hazırlandığı için S-400'ler konusunda bu kadar bastırıyormuş.
'Almayın, erteleyin, vazgeçin' diye tehdit savurup durmalarının arkasındaki gizli niyet bu demek ha!
Bizi S-400 savunmasından mahrum bırakırlarsa karada ve denizde kuvvetlerimiz korumasız kalacak. Onlar da kolay yem halinde bizi avlayıp kolumuzu kanadımızı kıracaklar. Sonra da versin elini çıkarma harekatı ve vatan topraklarının doğrudan askeri işgali...
Ne plan ama, zehir gibi bir askeri deha bunu görebilirdi ancak, müthiş değil mi?
"ABD, bizi işgal etmek istediği için S-400'leri almamızı istemiyor"muş.
Zaten böyle sinsi bir planları yoksa S-400'e bu kadar kafayı takmaları anlamsız kaçmaz mıydı?
'Başka açıklaması olamaz, çok mantıksız' yaveleriyle altı doldurulan bu komplo teorisini şöyle ilerletiyor Sencer Hoca:
Öyleyse Venezuela'daki Maduro karşıtı muhalif lider gibi bir de Türk Guaido arıyor olmalılar. Bilin bakalım bu hain rolüne kim uyuyor?
Hala bulamadıysanız bir de ip ucu veriyorlar: 31 Mart'ta İstanbul seçimlerini kim kazanırsa NATO'nun önü açılacak ve işgal harekatı başlayacaktı? Kim kazanırsa 6. Filo boğazdan İstanbul'a çıkarma yapacaktı?
Hala tahmin edememiş olamazsınız. İktidar medyasının zırvacıbaşı, büyük oyunu bangır bangır deşifre ederek bozmuştu ya hani, işte orada geçirilen isim.
ABD, burnunun dibinde arka bahçesindeki Venezuela'yı işgal etti, o iş bitti, Maduro'yu devirip Guaido'yu başa geçirme operasyonunu tamamladı da kaldı Türkiye, şimdi sıra bize geldi öyle mi?
Terslerine gelse 'deli saçması, yok daha neler' diye gülüp geçecek iktidar tribünlerinde bir popüler, bir popüler ki bu yaygaralar sormayın.
Sencer Hoca bile şaşırıyordur. Kariyeri boyunca uzmanlık alanlarında ne bilimsel tezler geliştirdi, ne çalışmalara imza attı. Onca yıl hiçbiri, askeri risk ve tehdit analizleriyle güvenlik politikaları ve harp senaryoları gibi dışındaki alanlarda kestiği bu ahkam kadar rağbet görmedi.
Ters gelse 'profesör mırofesör biri çıkmış ne dediğini bilmeden konuşuyor' der, bir güzel kafa bulurlardı. Fakat iktidar amigoları pek ciddiye aldı. 'Bakın, biz değil koskoca profesör söylüyor' diye yayabildikleri kadar yayıyorlar.
İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ya da Rusya gibi daha önce savaş ve işgal sabıkası yaşadığımız bir ülke olsa hadi neyse de...'Müttefik' demeden ABD ile göz korkutabilmek, 'üyesiyiz' demeden NATO'yu tehdit göstererek işgale uğrama paranoyasını kaşıyabilmek ayrı başarı.
Batı'yla askeri ortaklığa ikna edilmemizin arkasında da böyle bir başarı öyküsü yok muydu?
1945’te, Türkiye ile Sovyetler arasında ilk büyük güven bunalımını tetikleyen de benzer bir manipülasyon değil miydi?
Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov’la Moskova Büyükelçimiz Sarper’in görüşmesinden yansıtılan kriz ve skandal. Halkı, Sovyetler’e karşı galeyana getirecek şekilde basına sızdırılmamış mıydı?
Moskova’nın, Türkiye’den Boğazlar’da askeri üsle Kars ve Ardahan’ı istediği yazdırılmıştı. Komünistlerin Türkiye’yi işgale hazırlandığı dezenformasyonlarıyla yönlendirilmiş, 'Moskof Gavuru' dolduruşlarıyla şekillendirilmişti kamuoyu.
Peki, 'işgal kapıda' köpürtmelerinin bu yeni versiyonlarıyla kim, neye hazırlıyor bizi?
'Moskof öcüsü geliyor' korkutmacalarıyla sokulduğumuz NATO'dan, 'Haçlı ocüsü yaklaşıyor' korkutmacalarıyla çıkarılmak da mı var kaderde! Yoksa bütün mesele 'Guaido Muaido' yakıştırmalarıyla içeride seçimi atlatmak, allem kallem günü kurtarmak mı?