Peker’i susturma seferberliğinin anlamı
Herkes Sedat Peker’in sütten çıkmış ak kaşık olmadığını biliyor. Kendisi de bunu ifade ediyor zaten. Devletin bilgisi dahilinde yaptığı işler var. Meydanlarda söylenen “Kan banyosu yaptıracağız” sözlerini devlet bilmiyor olabilir mi? Zaten “Suç örgütü lideri” diye tanımlanıyor. Ama bir dönem meydan meydan dillendirilen tehditleri iktidar politikaları açısından işe yaramış!
Bir süredir Sedat Peker sakıncalı kişi haline geldi. Ne zaman oldu bu? İçişleri Bakanı’ndan başlayıp iktidarın farklı katmanlarına ilişkin iddialar dile getirildiğinden beri.
İddiaları arasında her türlü kirli iş var.
İşin garibi, Peker’in açıkladığı dosyalar “iltisaklı” birçok kişiyi sallamış durumda. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile birlikte fotoğrafı bulunan, ya da İçişleri Bakanlığı marifetiyle işleri yoluna giren birçok kişi bugün, çeşitli soruşturmaların konusu. En sonuncusunda gündeme gelen rüşvet iddiası ve başka kirli ilişkiler Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından ikisinin başını yedi. Başka iltisaklılarla ilgili davalar devam ediyor.
Bir de Sedat Peker, elinde başka dosyalar bulunduğunu ve bunları mesela “seçime doğru” açıklayacağını söylüyor. Kendine özgü üslubu ile “Cumhurbaşkanı Erdoğan’la helalleşme” diye anons ettiği şeyin ise kimi yerlerde merak, kimi yerlerde kaygı uyandırması normal.
Kamuoyunda “Peker’in dosyalarının boş olmadığı” yönünde bir algı oluştuğunu söylemek yanlış olmaz.
Peker’in iktidar – muhalefet mensubu fark etmeksizin herhangi bir siyasetçiden çok daha iyi takip edildiğinde kuşku yok. Videoları milyonlarca izleniyordu, sonra kendi ismiyle veya adına yapılmış sosyal medya paylaşımları da aynı etkiyi yaptı.
İç – dış politik hamlelere bakılırsa iktidarın önünde bir “Peker sorunu” bulunduğu açık. Peker Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nde. Türkiye’nin BAE ile ilişkileri kötüyken Sedat Peker orada rahat video çekimleri yapabiliyordu. İktidar BAE ile ilişkileri düzeltti, 15 Temmuz’a ilişkin bütün suçlamalar unutulmaya terkedildi. Düzeltmenin “BAE’den gelecek para gibi” başka sonuçları var mı bilinmez ama, en etkin sonucunun Sedat Peker’i susturmak olduğu açık. Önce video çekimleri yasaklandı, şimdi de tüm paylaşımlarına son verildi. Hakkında kırmızı bülten var, muhtemel ki yakında sınırdışı edilecek…. Basın danışmanı diye bilinen Emre Olur Arnavutluk’ta yakalandı, getirildi ve tutuklandı.
Şu sıralar “Peker Türkiye’ye getirilir, tutuklanır ve konuşmanın bir yolunu bulursa bu, iktidar cenahı için çok daha sarsıcı olmaz mı?” konusu tartışılıyor. Bir yerde de “Onu getirenler konuşturmamanın da yolunu tasarlamışlardır” gibi akla ziyan yorumlar geliştiriyorlar.
İşin hukuk zemininden başka alanlarda konuşulduğu açık.
Neresinden bakılırsa bakılsın, neredeyse tüm iktidar cenahının “Sedat Peker’in susturulması” noktasında seferber olduğu gibi bir görüntü var. Önceleri belki Soylu eksenli bir problem görüntüsü vardı, şu anda Dışişlerinin de dahil olduğu bir süreç başlamış durumda. Bunun Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dışında olması mümkün değil.
Cumhurbaşkanı’nın şu andaki en hassas gündeminin seçim olduğu dikkate alınırsa, Peker’in elindeki ve bir biçimde paylaşma zemini bulacağı dosyaların seçimler için bir tehdit gibi görüldüğü tahmin edilebilir.
Peker’in iktidarı muhalefetten daha etkili biçimde sarstığı görüşüne ne denir bilmem, ama iktidarın sergilediği “Peker endişesi”nin kamuoyundaki “Peker odaklanması”nı çok daha etkin hale getirdiği açık.
DEMİRTAŞ VE SOYLU FARKI
Edirne Cezaevi’nde bulunan Selahattin Demirtaş’a Halk tv programcılarından Salem Şen “Bugün tahliye olsanız ilk atacağınız adım ne olur?” diye soruyor. Demirtaş’ın cevabı şu:
“Sanırım halkın bizden en ciddi beklentisi toplumsal barışı sağlamakta sorumluluk almamızdır. Ben de Kürt sorunundan kaynaklı her türlü şiddet yönteminin kalıcı olarak son bulması için elimden gelenin fazlasını yaparım. Artık silahlar susmalı ve siyaset konuşmalı. Silah, bir hak arama yöntemi olamaz, bu soruna mutlaka ama mutlaka siyasi ve barışçıl bir çözüm bulunmalı. Yani ilk işim barış için girişimde bulunmak olur. Bunu de en makul şekilde, kimseyi incitmeden, acıları yarıştırmadan, hukuk içinde ve TBMM zemininde başarmak zorundayız.”
Sözler çok açık.
Tam bu sözün paylaşıldığı günlerde bir polisin şehit olduğu Mersin saldırısı gerçekleşiyor. Demirtaş ve HDP saldırıyı kınıyor.
Ama aynı gün İçişleri Bakanı “Katil Demirtaş!” diye tweet atıyor.
Biri İçişleri Bakanı, öteki cezaevinde ve “Kürt sorunundan kaynaklı her türlü şiddet yönteminin son bulması için elimden gelenin fazlasını yaparım” diyen bir siyasetçi.
İçişleri Bakanı’nın cezaevindeki bir vatandaş için böyle tweetler atmasındaki garabet bir yana, söylemi “Katil” tonunda bir tür şiddet söylemiyle sürdürmesi, seçim sürecinde bu tavrın işe yarayacağı hesabıyla ilgili olabilir.
İşlerin bu hale gelmesi Türkiye için ne kadar dramatik.