Mursi’nin şehadeti: Türkiye’nin 1960’ları
Mursi devrilip, İhvan’dan pek çok arkadaşı ile birlikte idamla – müebbedle yargılanmaya başladığında “Mısır Türkiye’nin 1960’larını yaşıyor” diye yazmıştım.
1960’ta Tek Parti döneminden sonraki ilk demokratik süreçte halkın oyları ile iktidara gelen Demokrat Parti – Menderes iktidarı askeri darbeyle devrilmiş, Başbakan ile birlikte iki bakan idam sehpasında can vermişti.
Bir İslam ülkesinin demokratik tecrübesinin son derece dramatik biçimde inkıtaa uğramasıydı bu. İşin en temelinde “Halkın Müslüman karakterinin sistemle nasıl uyum sağlayacağı” sorusu vardı.
Türkiye 1960’la birlikte girdiği “Askeri müdahaleler süreci”ni, yakın zamana kadar yaşamaktan kurtulamadı. 27 Mayıs 1960 – 15 Temmuz 2016 arasına açık – örtük darbeler girdi.
Ak Parti iktidarı 28 Şubat’ın arkasından geldi, 2007’de e-muhtıraya muhatap oldu, 2008’de kapatma davası ile karşı karşıya kaldı, 2016’da da akla ziyan biçimde dini zeminde oluşmuş bir hareketin askeri alandaki uzantılarıyla giriştiği darbe hareketine maruz kaldı. Allah’a şükür püskürtüldü.
Cezayir’de darbe yaşandı. (2012) “İslami bir kadro” iktidara gelecek diye…
Ve Mısır… İlk demokratik seçimde İhvan-ı Müslimin adayı Muhammed Mursi Başkan seçildi. Türkiye gibi Mısır da bu coğrafyanın ve İslam dünyasının kilit ülkelerinden birisi idi. Bu Coğrafya’yı 20’inci yüzyılın başında dizayn edenler her ülkede neyin nasıl gittiğini gözleyegeldiler. Türkiye gibi Mısır da gözlenenler arasında idi.
“Türkiye’de İslam çok olduğunda” orada bir yerlerde “Ne oluyor?” diye sorulduğu gibi Mısır için de, İran için de, Kuzey Afrika için de İslam, öngörülen boyutları aştığında “Ne oluyor?” sorusu sorulur.
İhvan ve Mursi “Mısır’da İslam’ın çok olduğu”nun işareti olarak değerlendirildi. Tayyip Bey oraya gitti, bu tehlikeyi sezdiği – bildiği için kimi uyarılarda bulundu, ama darbe planlayıcılarının eyleme geçmesi önlenemedi. Beş vakit namazlı bir generalden darbe geldi, Amerika onu alkışladı vs…
Mursi’nin “Şehit Seyyid Kutup-1966” ya da “Şehit Menderes” çığırına girişi böyle başladı.
İşkence, Hücre hayatı – Demir kafesli duruşma…. diye sürerken bir mahkeme salonunda son nefesler verildi.
Şehit emanetini Yaradan’a teslim etti, kurtuldu.
2019’lara geldiğimizde Türkiye bir İslam ülkesi olarak yaralarını sara sara ilerliyor. Riskler bitti mi, tabii ki bitmedi.
Ama Mısır başta olmak üzere sıra sıra İslam ülkesi “sistem sancıları” içinde kıvranıyor. Mısır gibi bir İslam ülkesinde 2000’li yıllarda hala darbe yapılabilmesi her Müslüman için ibret vericidir.
Mısır dışındaki İslam ülkelerindeki sancıyı anlatmaya dilimiz varmıyor.
“İslam dünyası” diye içimizde bir umut alanı var ya, devlet yöneticilerini ölüme uğurlaya uğurlaya nasıl olacak o dünya? Mursi’nin şehadetini kutlarken, ona Allah’tan rahmet dilerken, buna kafa yormamız lazım. “İçimizden Sisiler nasıl çıkmaz?” “İslam dünyası nasıl İslam dünyası olur?” sorularının cevabını bulmamız lazım.
Karamollaoğlu: Biz bir iddia olarak varız!
Dün Saadet partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve İstanbul BŞ. Başkan Adayı Necdet Özçınar’ın basın toplantısında bulundum. Geniş bir gazeteci topluluğu vardı.
İlgi normaldi çünkü seçime üç gün kala Saadet oyları kilit özelliğini koruyor ve Ak Parti de Saadet seçmenini etkilemeye çalışıyordu.
Bir gün önce Binali Yıldırım, Milli Gazete’yi ziyaret etmiş, “Bizim neyimiz ayrı?” gibi bir soru sormuş ve o güne kadar kırıcı sözlerden dolayı “Özür diliyorum” demişti. Özür Milli Gazete’de sür-manşetten verilmişti, acaba bu bir yumuşama anlamına mı gelmekteydi?
Bunlar soruldu Temel Bey’e. Cevaplar şöyle özetlenebilir:
-Aday çekme söz konusu değil. Bizim gündemimizde öyle bir şey yok. Aday çekilse bile seçmenin nereye oy vereceği belli mi?
-Biz bir iddia olarak varız. Çözümlerimiz var. Teveccüh olursa ülkeye hizmet ederiz. Ayrıca biz Adalet, hakkaniyet, hukuk, ahlak gibi müesseseleri önemsiyoruz. Bu çerçevede yeni bir seçmen kitlemiz de oluştu.
-Türkiye’nin iki kutuplu bir yapıya mahkum edilmesini onaylamıyoruz. “Seçimi kazanmak için öyle bir düşmanlık iklimi oluşturalım ki haksız olsak bile bize destek verilsin” yaklaşımını tasvip etmiyoruz.
-Binali Bey mutedil bir insan, diyalog kurulabilir. “Bizim neyimiz ayrı?” denirse, biz de “2001’de neden ayrışmıştık?” sorusunu sorarız.
-Şu anda devlet aşiret gibi yönetiliyor, hatta aşiret bile böyle yönetilmez.
Temel Bey, seçim değerlendirmelerin ötesinde “Maraş’ın açılmasını olumlu bulduklarını, “Türkiye’ye dost bildiğimiz ülkelerden saldırı olma” ihtimali bulunduğunu, bunun için “S-400’lerin alınmasını desteklediklerini” ifade etti.