Korona milad olacak mı?
Bugünlerde “Korona” kelimesi ile bağlantılı “Milad” cümleleri kurmak çok yaygın. “Koronadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” gibi bir cümle en yaygın olanı. (Dün Karaalioğlu “Sonuçta her şey yine eskisi gibi olacak” dese de.)
Hiç şüphesiz ortada küresel bir travma var ve tek tek insanlar, aileler, toplumlar, devletler, devletler arası ilişkiler etkileniyor. Sadece bu olgu nasıl bir sonuç verecek, bunun üzerinde durulabilir, ülkelerin karar odakları süreçten nasıl bir sonuç çıkarır, ülkelerini nereye doğru evriltmek isterler, bu ayrıca değerlendirilebilir.
Türkiye için de benzeri değerlendirmeler yapılacak, yapılmalı. Böyle bir travma olmasaydı da yakında yeni bir sistem yapılanması geçirmesine rağmen hâlâ “sistem arayışları” içinde bulunan Türkiye’nin böyle bir sorgulama ve değerlendirme yapma ihtiyacı olduğu yadsınamaz bir durumdu. Kaldı ki sayın Cumhurbaşkanının son “Millete sesleniş” konuşmasına da “salgından sonra Türkiye’nin dünyada başka bir konum edineceği” yönünde ifadeler girdi. Bu arada “Dünyada merkezi konuma yerleşeceğimiz” beklentileri de var. Bunlar umutlar.
Perspektif - Düşünce Mecrası isimli bir internet sitesi. Hatem Ete yönetiminde. Ahmet Davutoğlu’nun ekibindeki bir isimdi Ete. Ekonomi, Siyaset, Kültür, Dış Politika, Strateji, Sanat alanlarını kapsayan geniş bir muhteva. Geniş bir yelpazeden yazar kadrosu.
Sitede yer alan Adnan Boynukara’nın 20 Mart tarihli “Siyasetin Kurucu Akıl ve İrade İhtiyacı” yazısını, tam da böyle “Milad” arayışları içinde okunacak bir yazı olarak gördüm.
Boynukara yazıyı Türkiye için yazmış ve başlıktan da anlaşılacağı gibi Türkiye siyasetinin bir kurucu akıl ve iradeye ihtiyacı bulunduğunu belirtiyor. Ona göre Türkiye halen Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri var olan sorunlardan kurtulamadı, bu çözümsüzlüğü dayatan beş faktör var; bunları özetle şöyle sıralıyor:
-Osmanlı’nın yıkılış süreci ile Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki koşulların oluşturduğu psikolojinin etkisi. Bu sürecin en temel özelliğini, “elde kalan son toprak parçasını ne olursa olsun korumak ve buna zarar verecek toplumsal talepleri yok saymak, duymazdan gelmek, bastırmak” şeklinde özetlemek mümkündür. Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde bu psikoloji anlaşılabilirdi.
Ancak bugün, toplumsal barış ve her alanda kalkınma için daha kuşatıcı ve korkulardan sıyırılmış bir tutum takınılması gerektiği açıktır. Ancak, aradan geçen bunca zamana rağmen, sorunların çözümü için adım atmak isteyen tüm siyasi partiler bu psikolojik bariyer ile karşılaşmışlardır. Kronik sorun alanlarıyla ilgili olarak, bu bariyerin aşıldığına ilişkin en ufak bir veri, bilgi yok. Kürt meselesine, Alevilerin sorunlarına, muhafazakârların taleplerine, Müslüman olmayan vatandaşların istekleriyle ilgili yaşadıkları ‘ürkek’ ruh hâline, merkezileşme ısrarı gibi konulara baktığımızda, bu durumu net olarak görürüz.
-Siyasi partilerin bu konuların çözümü konusunda kararlı tutum sergileyecek bir zihniyet ve zihni hazırlığının olmaması.
-Kendini ‘devletin sahibi’ olarak konumlandırmış olan bürokrasi siyaset kurumunu bloke etme konusunda oldukça mahir. Siyaset kurumunun da, bu anlayışla yüzleşme iradesi sorunlu.
-Hiçbir meselenin çözümüne ilişkin kapsamlı bir projelendirme, durum değerlendirmesi yapma, risk analizi hazırlama, yol haritası çıkarma ve sorunun çözümünün ülkeye katkılarının ne olabileceği konusunda aydınlatıcı bir çalışmanın olmaması da önemli bir mesele.
-Toplumsal ayrışmanın derinleştiği bir siyasi iklimde kronikleşmiş sorunları çözmek için toplumu ikna etme imkânı yok oluyor. Toplumsal fay hatları derinleşiyor. Bu durumda ise siyasetçi, toplumu ikna etme ile toplumu karşısına alma ikilemi içine giriyor.
Boynukara, “onarıcı öneriler” çerçevesinde 8 maddelik bir liste sunduktan sonra “Çıkış yolu devletin demokratik dönüşümünde” diyor ve “kurucu akıl ve kurucu irade için gerekli olan tutum”un çerçevesini şöyle çiziyor:
1. Sorunları çözmeye çalışırken dinlemek, anlamaya çalışmak, çözüm önerilerini tartışmak, bunun için ortak aklı devreye koymak ve ortaya çıkan sonuçları uygulamak.
2. Toplumsal barışı sağlamış bir Türkiye’yi planlayan, inşa eden bir dil geliştirmek ve bunu siyasetin odağına koymak.
3. Demokrat, kuşatıcı ve ufuk açıcı siyasi perspektifle konuşmak.
4. Daha da önemlisi, devletin/kurumların demokratik dönüşümünü politikanın merkezine koymak ve bunu hayata geçirme iradesini göstermek. Bunlar çok zor talepler olmasa gerek.”
Ben hem Boynukara’nın değerlendirmesinden hem de “Perspektif – Düşüncenin Mecrası”nda yer alan, okuyabildiğim diğer yazılardan istifade ettim. Site Türkiye’yi ve dünyada olan bitenleri anlama çabasında olanlar için bereketli bir başvurucu alanı olacak gibi görünüyor. Bugünlerde hiç şüphesiz iyi bir okuma alanı.