“Katil Meclis’te” suçlamasının muhatabı kim?
Sinan Ateş cinayetinin Cumhur İttifakı açısından farklı bir anlamı olduğunu görmek için müneccim olmaya gerek yok.
En azından iki taraflı suskunluk, ya da sıkıntılı durumun işaretlerini veren tavırlar, ittifak bileşenlerinin birbirine yönelik kimi mesafeleri korumaya çalıştığını gösteriyor.
Bu ittifakın hem Ak Parti hem MHP tarafından hayati nitelik taşıdığını ifade etmeye bile gerek yok. Seçim ufukta göründü ve bir tek oy bile paydaşlar açısından meteliğe kurşun sıkacak bir önem arz ediyor. Çıkacak bir ihtilaf bütün hesapları altüst edebilir.
Ama ortada bir cinayet var ve her cinayet, zorlu meseleleri gün yüzüne çıkarır. Kan kokusu çabuk bitmez, kan kolay silinmez.
Orada bir aile var. Anne, baba, eş, çocuklar var. Yıllarca aynı mecrada ter dökmüş insanlar bunlar. İşte çıktılar, Cumhurbaşkanı tam Bursa’da iken, binlerce kişinin önünde, “Sinan Ateş” pankartını açtılar. “İçimiz yanıyor” mesajı idi bu. “Bursa’ya gelmişsiniz, Sinan’ımız gitti. İş size emanet edildi. Siz de ‘bu iş bende’ dediniz. Şimdi burada ondan söz etmeden olmaz” mesajı idi bu.
Sinan Ateş atkıları sevenlerinin elinden alındı, toplandı.
Ama orada bir yara kanıyor.
Belli ki insanlar kaygılı. Bu iktidar ortaklığı, Sinan’ı unutturacak, kaygısı yüreklere oturmuş durumda.
İşte, Sinan Ateş’in dayısı Halil İbrahim Bozkurt, Nevşin Mengü’nün youtube kanalından uzatılan mikrofona içini döktü. Hem ne döküş: “Katil Meclis’te” dedi resmen. Bu ithamın nasıl bir ağırlık taşıdığını, parti ayrımı gözetmeden söylüyorum, şu an Meclis’te bulunan herkes takdir edebiliyor mu? Mesela Meclis Başkanı’nı ilgilendirir mi bu ifade? Tamam Kılıçdaroğlu “Bu iş bize emanet, dört ay sonra halledeceğim” diyor. Peki sayın Cumhurbaşkanı’nı ilgilendiriyor mu bu ifade, sayın Bahçeli’yi ilgilendiriyor mu? Sayın İçişleri Bakanı’nı?
Dayı Halil İbrahim Bozkurt’un sözlerinden küçük alıntılar yapmak istiyordum:
-Biz bir nebze olsun cumhurbaşkanımızdan adalet istemek için oraya gelmiştik. Ama açılan bir atkıya (Sinan Ateş yazılı) bile tahammül edemediler. Dolayısıyla biz bu saatten sonra sahibimizin Allah’tan başka kimsenin olmadığına inanıyoruz.
- Sinan Ateş’in güpegündüz Ankara’nın göbeğinde katledilmesini dağlar, taşlar duydu; sayın cumhurbaşkanımız mı duymuyor. Sayın adalet bakanımız (Bekir Bozdağ) konuşuyor. Hatta tehdit edercesine konuşuyor… Bunları biz kabul etmiyoruz.
-Sayın cumhurbaşkanımızın aileyi arayıp konuyla ilgileneceklerini söylediği basına yansıdı.. Ama bir aylık bir süre geçti; bu bir aylık zaman zarfında savcılar değiştiriliyor; şunlar bunlar oluyor…
-Malum atanan savcının siyasi rengi bellidir. Bunu hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Biz Türk yargısına ve adaletine güveniyoruz ama şekli rengi düpedüz açık, tarafı belli olan bir savcının da bu davanın üzerinde bir hükmü olmasını kabul etmiyoruz.
Dayı Halil İbrahim Bozkurt, ‘Sinan Ateş neden öldürüldü’ sorusunu, “Gelecekte Milliyetçi Hareket Partisi içerisinde daha güçlü kılınmaması adına olduğunu düşünüyoruz ve biliyoruz da.” diye cevaplıyor.
Daha vahim değerlendirmesi ise şöyle: “Hala kamuoyunda katilleriyle alakalı, ‘Bulunamadı’ falan… Herkesin bildiği bir sır. Şurada sokakta kime sorsanız, ‘Sinan Ateş’in katilleri kimdir’ diye; bunu herkes bilir. Bizim evladımızın katili Meclis’tedir. Bunu Türkiye de biliyor. Orası onlara kalmayacak, onlara dar olacak.”
Halil İbrahim Bozkurt, bir yandan “Biz uzun yıllar Cumhur İttifakı’na destek vermiş bir aileyiz. Ama biz bugün itibarıyla gördük ki bizim verdiğimiz desteklerin hiçbir anlamı ve önemi yokmuş. En az 100 bin kişiye hükmedecek siyasi gücümüz var. Eğer seçime kadar bu konu üzerinde özellikle cumhurbaşkanımız bir irade göstermezse biz rahmetli Sinan Ateş’in dostları ve akrabaları olarak sandığa gitmeyeceğiz” gibi bir cümle kurarak seçim sürecinde herkese anladığı dilden hitap ediyor, bir yandan da “Cumhurbaşkanımız, hiç bizlere ihtiyaç bırakmadan yüce Türk adaleti gereğini gerektiği şekilde yapıp yüreklerimize su serpeceğine yürekten inanıyorum” notunu düşüyor. Burada meseleyi hareketin “Lider”ine emanet etmemenin de bir anlamı yok mu?
Sinan Ateş cinayetinin ele alındığı bir tv programında Hanefi Avcı’nın bir sözünü not etmiştim: “Devlette hiçbir evrak kaybolmaz” gibi bir söz idi. Bu sözü devlette sorumluluk sahibi olanlar da biliyordur mutlaka. Yargı sürecini etkileyecek tayinler, olaya karışanlara yönelik milletvekili himayeleri bilmem neler de kayıt altındadır mutlaka. Sonuçta Ankara’nın göbeğinde işlenen bir siyasi cinayet söz konusu. Hablemitoğlu cinayeti 20 yıldır kapanıyor mu?
Aile diri, müteyakkız, güven sorunu içinde, siyasi bilinç sahibi ve sorguluyor. Bence herkes bu hassasiyeti önemsemeli.
YILDIRAY’IN YAZISI: Yıldıray Oğur’un dünkü Karar’daki yazısını okudunuz mu? Baykar ailesinin imrenilesi hikayesini anlatıyor. Okuyun, içiniz kabaracak.