Güç, imkân, mühlet
Bu üç kelime, şu an Ak parti Genelbaşkan Vekili statüsünde bulunan Numan Kurtulmuş’a ait.
Milliyet’ten Abdullah Karakuş’a tam bir sayfalık mülakat vermiş, orada “Yeni Türkiye” adına “dünyaya mesaj” bağlamında kullanıyor bu üç kelimeyi.
Ona göre “Sürekli devinim halinde bulunan dünya dengesinde giderek güçlenen yeni bir Türkiye var.”
Numan Bey üç şey istiyor Allah’tan: Güç, İmkan, Mühlet.
Sonra “Türkiye’ye karşı, ekonomisinden, S-400’üne kadar, Avrupa Birliği üzerinden sıkıştırmalara kadar birtakım işler yapmaya çalışanlar” diyerek “meydan okuma” niteliği taşıyan bir “karşı operasyon” çerçevesi çiziyor.
Sonra da Türkiye’nin önündeki tırmanma şeridini ortaya koyuyor:
“Eğer Türkiye bu ekonomik siyasi istikrarını şöyle bir 5-10 sene koruyup, devam ettirebilirse, daha da güçlendirebilirse, güçlü demokrasiyle, güçlü toplumsal dayanışmayla bunu ileriye götürebilirse Allah’ın izniyle bugünkü Türkiye’den çok daha ileride, çok daha güçlü, çok daha büyük bir Türkiye olacaktır. Türkiye bunun için bu meydan okumalara karşı hem hazırlığını yapıyor hem kimseyle kavga etmiyor, kimseyi kategorik olarak reddetmiyor; biz şununla ilişkiye girmeyeceğiz, şununla ilişkilerimizi koparacağız gibi bir kategorik ayrıma girmiyor. Bizim derdimiz, işimiz gücümüz; kendimizin güçlü olmasını temin etmektir, orada ortak bir noktayı bulabilmektir.”
***
Numan Bey buradaki “ortak noktayı bulabilmek” ifadesinin ardından seçimden hemen sonra dillendirilen “Türkiye ittifakı”na geliyor. Sözü şöyle bağlıyor: “Güçlü, büyük Türkiye’nin oluşabilmesi için siyasi farklılıklarımızı bir tarafa bırakarak ….milli, güçlü bir perspektifin etrafında buluşmaktır. Herkesin siyasi ajandası farklı olabilir, eyvallah. Teklifleri farklı olabilir.”
Hemen ifade edeyim ki, sağlıklı bir çerçeve bu.
Şöyle yeniden üstünden geçersek;
- Dünya hareketli. Bizim coğrafyamız çok daha hareketli. Ben diyeyim, geçmiş 100 yılın hesaplaşması yeniden yaşanıyor.
- Türkiye bu coğrafyanın merkez ülkesi ve geçmişteki büyük mirasın sorumluluğunu taşıyor. Onun için haklı olarak iddialı.
- Ama kötü niyetliler var. Bu kötü niyetliler Türkiye’yi de tehdit ediyor.
- İddiamızı hayata geçirebilmemiz için ‘Güç”e (askeri mi?) ihtiyacımız, var. “İmkan”a ihtiyacımız (ekonomik mi?) var. “Güç”e “İmkan”a ulaşmak için de “mühlete-zaman”a (barış yılları) ihtiyacımız var.
- Kategorik olarak kavga istemiyoruz, kategorik olarak kimseyi reddetmiyoruz. Ancak meydan okumalar karşısında da sessiz değiliz.
- İçerde büyük, güçlü Türkiye için siyasi farklılıklara rağmen “milli, güçlü bir perspektif” etrafında bir “Türkiye ittifakı”nı sağlamalıyız.
***
Bunların tamamı doğru şeyler.
Mesela yeterince güç ve imkana kavuşmadan, öngördüğümüz “mühlet”ten çok önce, tercih etmediğimiz halde içine sürüklenilecek çatışmalar… sorundur. Onun için gücün, imkanın ve mühletin değerlendirilmesi ciddi bir stratejik akıl gerektiriyor.
Mesela, “Türkiye ittifakı”nın gelip geçici bir siyasi söylem olmanın ötesinde hakikaten topluma “Güçlü, milli perspektif” sunulduğu ve bu eksende siyasi hesapların ötesine geçildiği kanaatini vermek önemli bir siyasi akıl gerektiriyor.
Türkiye bir seçimden çıktı ve bu seçim, iktidar kadrolarında ciddi endişeye yol açtı. Çünkü ciddi kayıplar oldu. Seçimi “beka söylemi”ne kilitleyip, muhalefeti de “Bekayı ıskalamak”la suçlamak, kabul edelim ki “Türkiye ittifakı” hassasiyetinin ürünü değildi.
İktidar şu anda, kendi içinden çıkan dünkü yol arkadaşları için bile “İhanet” söylemini seslendiriyor. Siyaseti, ülke için farklı perspektiflerin yarışı olmanın ötesine taşıyor ve “iç düşmanlar” üretiyoruz.
Belli ki “Büyük, güçlü Türkiye” yüzde 50 artı 1’in Türkiyesi değildir. 82 milyonun Türkiyesi’dir.
Bence “Türkiye ittifakı” söyleminin içinin nasıl doldurulacağı noktasında ciddi bir çalışma yapmak gerekiyor. Aslında Ak Parti yola çok daha geniş bir toplumsal yelpazeyi kuşatma amacıyla çıkmıştı. Bugün yüzde 50 artı 1’i yakalamak için keskin bir kamplaşma diline ihtiyaç duyuyor. “Şunlara karşı şurada toplanmalısın” dilenin ortak ideallerde buluşmayı zorlaştıracağı açıktır.
Önce Türkiye toplumunun anı ideallere yürüyen diri bir “Güç” haline getirmek…
Yaşadığımız zamanı bunun için hayati önemde görmek.
Sonra “İnsan potansiyeli”ni bilgiyle donatmak.
Sonra kötü niyetlilerin kullanım alanı olmaması için “sancılı toplum kesimleri”nin tedavisi için proje hazırlamak.
Ve en önemlisi, yönetim kadrolarındaki “metal yorgunluğu”ndan ayrı olarak daha sonra genişçe işleyeceğim toplumdaki “gönül yorgunluğu”nu gidermek.