Darbe girişimi önlenebilir miydi?
Bugün 15 Temmuz’un 6’ıncı yıldönümü. Başlıktaki soru hep soruldu, sorulacak. İlk cevap şu:
-Darbe girişimi sonunda önlendi. Ama 251 şehit, binlerce yaralı pahasına.
Cevabı bilinmek istenen asıl soru ise şöyle:
-Acaba uçaklar havalanmadan, yer yer askeri birlikler harekete geçmeden önlenebilir miydi?
15 Temmuz’un en kritik olayı, bir Kara Havacılık Binbaşısı’nın MİT’e gelip, darbe olacağını ihbar etmiş olmasıydı.
Söz konusu binbaşı, saat 14.20’de MİT’e gelmiş ve “Gece çok kan akacağını, belki de darbe olacağını” bildirmişti. Binbaşı bu bilgiyi, örgüt içindeki Binbaşı ve Tabur Komutanı Deniz Aldemir’den almıştı.
İhbarı yapan binbaşının amacı çok çok açık ki, bir darbe girişimini önlemekti.
Peki ne oldu da, MİT bu değerlendirmeyi yapmadı, yapamadı?
MİT Başkanı’nın bu ihbarın ardından Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’la görüştüğü biliniyor. Bu görüşmede gelen ihbarın ele alınmadığı düşünülemez. Öyleyse ikili değerlendirmede de darbe ihbarı “önceden tedbir alınacak ölçüde” ciddiye alınmadı.
Bu cümleyi böyle kurduğuma bakmayın. Ben, hem MİT Başkanı Hakan Fidan’ın hem Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, böyle bir ihbarı ciddiye almama gibi bir tavrın içinde olamayacağına kesin gözüyle bakıyorum. Nasıl alınır bu sorumluluk ki?
Sonra olay, MİT Başkanı ve Genelkurmay Başkanı ile sınırlı değil ki.
Ortada bir Cumhurbaşkanı ve Hükümet var, Başbakan var. İçişleri Bakanı var.
MİT Başkanı ve Genelkurmay başkanı, ihbarı Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a bildirmemiş olabilirler mi?
Herkesin aklına Cumhurbaşkanı’nın “Darbe girişimini eniştemden öğrendim” açıklamasının geleceğini tabii ki biliyorum.
Ama bir “darbe” ve “gece çok kan akacağı” ihbarının MİT Başkanı ve Genelkurmay Başkanı tarafından Cumhurbaşkanına bildirilmemiş olma ihtimalini ve söz konusu kişilerin hala görevde duruyor olmasını ciddiye alan bir Allah kulu bulunur mu? Darbe ihbarını Cumhurbaşkanı’nın eniştesinden öğrendiği bir ülke imajı çok hoş bir imaj mıdır?
Bu analizden sonra gelinen sonuç ne olabilir?
-Haber her kademede ciddiye alındı. Darbecilerin davranışları takip edildi, belki darbenin erken doğum sürecine girmesi yönünde bazı adımlar atıldı ve girişim başladıktan sonra da müdahale edildi.
Böyle midir? Böyle ise, bu arada kayıplar olacağı, kayıpların 250 kişinin şehadeti, binlerce insanın yaralanması boyutunda olacağı öngörülmüş müdür?
Buraya kadar yazılanlar var olan bilgiler içindeki çıkarımlardan ibaret. Başka bilgiler başka sonuçlara da götürebilir.
Bu arada Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur’un 15 Temmuz’dan 4 ay önce “Tavuk tarda sayılır” başlığı ile cemaatçi grupların darbe hazırlığı yaptığı ve bundan devletin haberi olduğu, tavukların tara sıralanmasını beklediği yönündeki yazısının, devlet birimleri açısından hiçbir anlamının bulunmadığını düşünmek de garip duruyor.
Ortada bir “müphem alan” bulunduğu açık.
Deneyimli devlet adamı ve halen Cumhurbaşkanlığı YİK üyesi Cemil Çiçek, 15 Temmuz için “Halen birçok yönleriyle o işin aydınlandığını düşünmüyorum. Üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur” diyor.
“15 Temmuz olayı hiç hafife alınacak bir olay değil. Çok yönlü oturup üzerinde kafa yorulması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü devletin işleyişi açısından birçok problemi getirdi. Halen bu problemlerin önemli bir kısmı devam ediyor. Bunlardan gerekli dersi çıkarıp politikaların yeni baştan gözden geçirilmeli” diyor.
Ardından “İşin içerisinde gırtlağına kadar müttefikimiz olan devlet var. Ciddi bir Amerikan planlamasıdır bu. Onu görmek lazım. ….Batı da beraberdir” cümlesini kuruyor. Sayın Çiçek, 15 Temmuz’un “hala bir çok yönleriyle aydınlanmadığı”nı, işin arkasında müttefiklerin bulunması yönüyle mi belirtiyor, yoksa 15 Temmuz’un başka bilinmezleri sebebiyle mi, bu açık değil.
Ama insan, keşke ilk ihbar geldiğinde sağlıklı değerlendirme yapılsaydı ve darbeciler -ki TSK’de kimin ne olduğunun bilindiği daha sonra yapılan operasyonlardan açıkça görülüyor- derdest edilseydi, hain girişim, 250 kişinin hayatını kaybetmesine, binlerce kişinin yaralanmasına kadar ilerlemezdi, diye düşünmekten kendini alamıyor.
15 Temmuz’un pek çok bilinmeyen yönü…
Her 15 Temmuz yıldönümünde böyle bir cümle kurulacak belli ki…