Süleyman Soylu şimdi daha güçlü
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çekirdekten yetişme siyasetçidir. İlk gençliğinden beri siyasetin her kademesinde çalışmıştır.
Doğru Yol Partisi’nde gençlik kolları başkanlığı, ilçe başkanlığı, il başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.
Sonradan Demokrat Parti’ye de genel başkanlık yapmıştır.
Şu an aktif siyasetin içinde olanlar arasında siyaseti kim biliyor diye sorulsa, ilk akla gelecek birkaç isim içinde mutlaka Süleyman Soylu da vardır.
Bütün bu safhalarda, her türlü siyasi mücadelede, her türlü siyasi rekabette yer almıştır.
Bu yönüyle, yani ilçe teşkilatlarından itibaren siyasetin her aşamasında bulunması bakımından hikayesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hikayesini biraz andırır.
‘Biraz’ dedim. Çünkü Erdoğan siyasi tecrübe ve siyasi başarı bakımından hiçbir siyasetçiyle kıyaslanamayacak bir noktadadır.
Geçen hafta, sokağa çıkma yasağının ilanı konusunda bir ‘devlet acemiliği’ne şahit olmuştuk.
Yasak, zamansız ilan edilmiş ve yasağın başlamasına iki saat kala vatandaş erzak tedariki için sokaklara dökülmüştü.
Hem de sokağa çıkma yasağından beklenebilecek faydaları sabote edecek şekilde, sosyal mesafe uyarıları hiçe sayılarak.
Bu, tabii ki eleştirildi.
Kimileri vatandaşlara yöneltti eleştirilerini, kimileri devlet yetkililerine.
Bu iki saatlik kargaşanın sorumluluğunu İçişleri Bakanı Soylu üstlendi.
Ve hiç kimsenin beklemediği sert bir hamle yaptı.
İstifa etti.
“Hafta sonu sokağa çıkma kararının uygulanmasının sorumluluğu her yönüyle şahsıma aittir.”
“Ortaya çıkan görüntülen mükemmel yönetilen bu süreçle uyuşmadı.”
“Yaşadığım onca tecrübe, sorumluluk kısmı üzerimizde olan bu olayda böyle görüntülere yol açmamalıydı.”
“Hiçbir zaman zarar vermek istemediğim aziz milletimiz, hayatımın sonuna kadar sadık olacağım sayın Cumhurbaşkanım beni bağışlasın.”
“Onurla yürüttüğüm İçişleri Bakanlığı görevimden ayrılıyorum.”
Kelimeler titizlikle seçilmiş. ‘Uygulama sorumluluğu’ ve ‘Ömür boyu sadakat’ beyanı dahil.
Başarılı bir metin.
İddialı bir metin.
Elbette bunlar, Soylu’nun siyasi tecrübesinin meyveleri.
Soylu’nun İçişleri Bakanlığı devletin terörle mücadele politikasının, bir ara umut vaad eden ama sonra akamete uğrayan çözüm süreçlerinden sonra sertleştiği, terörün amansız bir şekilde takip edildiği, teröre göz açtırılmadığı bir döneme rastlıyor.
Soylu, bu politikaları başarıyla uyguladı.
Bakanlıktaki icraatıyla sadece Ak Parti tabanında değil, Ak Parti dışındaki milliyetçi muhitlerde de sempati ve takdir topladı.
Bu yüzden, istifa kararı parti içinde ve dışında kuvvetli bir şok dalgası meydana getirdi.
Bu şok kısa süre içinde bir itiraz dalgasına dönüştü.
Ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istifayı kabul etmediği, Soylu’nun görevine devam edeceği açıklandı.
Bununla da kalmadı.
İstifa’nın geri çevrilmesi, gözle görülür ve kulakla işitilir bir şekilde, tezahüratlarla, lamba yakıp söndürmelerle, kimi semtlerde mermi atışlarıyla kutlandı.
Böyle bir olayla, yani istifa eden bir bakanın geri dönüşünün bu şekilde kutlanmasıyla daha önce hiç karşılaşmamıştık.
Ne oldu şimdi?
Aslında hiçbir şey.
Soylu istifa etti, istifası kabul edilmedi ve görevine döndü.
Fakat bu hiçbir şeyin içinde çok şey var.
Kulislerdeki muhtelif dedikoduları kulak ardı ederek, her şeyin, istifanın, yeniden görevlendirmenin hayatın doğal akışı içinde cereyan ettiğini varsayarak söylüyorum.
Hayatın doğal akışı içinde tabandaki Süleyman Soylu sempatisi de test edilmiş oldu.
Sonuç?
En azından şu:
Süleyman Soylu, kabine içinde güçlü bir bakandı.
Şimdi eskisinden daha güçlü.
Bunun Ak Parti siyasetinde yansımaları olur mu?
Olabilir.
Hemen şimdi değil, zamanla.