Gelecek Partisi Kültür ve Sanat Politikaları Başkanı Sema Silkin Ün “Arabesk müziğin özelde Müslüm Gürses’in oluşturduğu popüler hayatla barışık olan şekli, toplumun her kesiminde olduğu gibi, siyasî hayatta da kendisini göstermeye devam ediyor” diyor
“Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de….”
Bu cümleleri bir çoğunuz melodisiyle okudunuz belki de. Zihinlerimize bir Müslüm Gürses şarkısı olarak geçen eser bir Nilüfer parçası aynı zamanda.
Şarkı, Müslüm Gürses’le antik Yunan düşünürü Heraklitos’u da ortak bir payda da buluşturuyordu.
Aynı suda iki kere yıkanılmayacağını söyleyen Heraklitos! Heraklitos yaşasaydı muhtemelen ‘Arkadaşlar tüm bildiklerinizi unutun açın Spotify’ı ve Müslüm Gürses’ten Nilüfer’i dinleyin’’ derdi.
Değişim hayatlarımızın bu denli merkezinde olup da inatla kaçtığımız, korktuğumuz bir kavram. Müslüm Gürses’in yaşam öyküsü de bu değişimin insan hayatına olan etkilerinden ibaret aslında. Herkesten çok sevdiği, önemsediği ve sonrasında da ellerinden kayıp giden, hayatını kaybeden kardeşinin kendisine hediye ettiği Yunus Divanı ise bütün hayatını değiştirmekle kalmıyor; bu ülke sosyolojisinde de bir kırılmaya neden olacak olaylar zincirinin ilk halkasını oluşturuyor.
Kaldı ki Yunus Emre ve Müslüm Gürses’in ilk tanışıklığı bu da değil. Babasından kaçarken girdiği Adana Halkevi’nin duvarlarında görüyor ilk Yunus Emre sözlerini. Hocası Limoncu Ali’den alıyor ilk derslerini. Hatta öyle ki hayatını kökten değiştiren kaza da bile hemen yanı başında yYunus Emre’nin ‘Divan Şiirleri’ kitabı var.
Bu arada bir parantez açmamız gereken husus şurası ki; 1910’larda, 20’lerde ve hatta 50’lerde dahi yazılan şiirleri anlamakta zorluk çekerken, yüzlerce yıl önce Yunus’un yazdığı cümleleri hiçbir aracı olmadan anlamakla kalmıyoruz aslında. Yunus’un dizeleri gönülden gönüle akan bir nehir gibi.
“Cümleler doğrudur sen doğru isen
Doğruluk bulunmaz sen eğri isen
Biz gelmedik dava için
Bizim İşimiz sevda için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldik”
Diyen Yunus’u anlamak için bir lügat’a gerek yoktu. Tıpkı Müslüm Gürses’i anlamak için arabesk kültüre hakim olmaya gerek olmadığı gibi. Fakat o önyargı yok mu, o önyargı! Yıllarca anlaşılamamasına, ötekileştirilmesine, itilmesine neden oldu. Oysa hiç umursamadı bu durumu ve işini yapmaya devam etti. Ve kendisi gibi anlaşılamayan, ötekileştirilen, itilenlerin sesi oldu…
Müslüm Gürses sosyolojisinin temelinde yatan en önemli hakikat ise ‘duygudaşlık’ ilişkisiydi: Ortak acılar, benzer trajedilerin kurbanları adı konulmamış bir dernek çatısı altındaydılar. Ve ellerindeki tek güç müzikti. ‘Kurgu mu?’, ‘Gerçek mi?’ tartışmaları bir sonuca varmasa da; bu hikayenin temellendiği ´Müslüm´ filmi 6 milyonun üzerinde izleyiciyle, 2018 yılının en çok izlenen filmi oldu. Son 30 yılın filmleri arasında ise 6’ncı olmayı başardı. Hâlâ daha gösterildiği TV kanalı/digital platformlarda yoğun ilgi görüyor.
Geçen yıl kendimizi içinde buluverdiğimiz küresel salgının etkileri filmin dışında Müslüm Gürses’e de bakışımızı değiştirmiş görünüyor. Gerek filmin etkisi, gerek salgın sürecinde iş stresinden uzaklaşıp evde müzik dinleme imkânının çoğalması ile, müzik platformlarında da en çok dinlenen sanatçı Müslüm Gürses oldu. Fakat 2000’li yıllarda başlayan Müslüm Gürses ve temsil ettiği müziğe yönelik eğilimin sebepleri sadece bunlar değil. Elimizdeki veriler, ülkemizde vaktiyle konuşulmaktan kaçınılmış olsa da, ‘arabesk kültürün’ en önemli bileşeni olan arabesk müziğin etkisinin büyüklüğünü, geniş halk kitlelerinde hâlâ nasıl karşılık bulduğunu gösteriyor bize.
Müslüm Gürses´in ilk dönemi serbest piyasa ekonomisinin getirdiği maddi değerlere karşı manevi değerlerin vurgulandığı, acıyla yaşamanın kutsandığı bir dönemdir. Dinleyici kitlesi genellikle toplumun tutunamayan, dışlanmış, yoksun ve yoksul bırakılmış, işsiz, sosyo-ekonomik statüsü en zayıf kesimidir. İkinci dönemi ise farklı denemeler içerir: Gürses bu dönemde diğer müzik türleriyle etkileşimini arttırır. Türler arasındaki sınırlarının daraldığı, modern mekanlarda sahne aldığı, pop müzik sanatçılarıyla düetler yaptığı, Batı müziğinin birçok şarkısını Türkçe sözlerle yeniden okuduğu, şarkı sözlerinin umutsuzluktan umuda doğru evrildiği bir döneme geçiş yapar. Birinci dönemin ‘elitler’ tarafından hor görülen Müslüm´ü, ikinci döneminde reklam yüzü bile olmuştur. Artık arabesk müzik için gizlenmeden dinlenilen, dinleyiciler kervanına kentli üst sınıf da dahil olduğu bir süreç başlamıştır.
Kendi tabanı haricinde anlaşılamayan ve bunu zerre sorun etmeden yıllarca aynı dergâha odun toplayan Yunus misali işine odaklanan Müslüm Gürses’i aslında yalnız arif olanlar anlıyordu. Müslüm Gürses’i 2003’deki Rumeli konserinde dinleyen ‘beyaz Türklerin’ gözyaşları içinde alkışladığı ana gelene kadar kim anladı, kim anlamadı skalası tutmaya gerek yok. Ancak bu zamanın öncesinde Sezen Aksu ile yaptığı ‘Sabahat Abla’ düeti bir kez dinlendiğinde, ‘Minik Serçe’nin Müslüm Gürses’i tek bir şarkıda metafor olarak anlattığı görülecektir. Ne diyordu şarkı:
“İkisi de sahipsizdi
Kimse bilmez neden bitti
Kavuşmadan kaderleri
Bu şarkı bitti”
Ardından şair Murathan Mungan devreye girdi ve bu kendi halinde Yunus’un adımlarını izleyen adamı, bütün Türkiye’nin tanıdığı o Müslüm Gürses figürüne dönüştürdü ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ albümüyle. Sonrasında Teoman’la da düet yaptı, Kenan Doğulu’yla da. Ve sonunda ‘beyaz Türkler’ de Müslüm Gürses fanı oldular.
Bugünün Spotify kullanıcıları ise hiçbir nitelenme olmadan bir mahalle baskısıyla sevmek ya da yermek olmadan kendisini yürekten anlayarak seviyorlar Müslüm Gürses’i. Ancak siyaset dünyası için o hep ilk dönemin Müslüm Gürses´i ve zatında kitlesinin siyaset sosyolojisindeki yeri önemli olmuştur. 1960´larda yaşanan toplumsal dönüşümle doğan arabesk müziğin dinleyici kitlelerinin, siyasilerin de ilgisini çekmesi 1980´lere dayanır. Turgut Özal’ın kültürel meseleleri baskılamayan tavrı, arabeski de küçümsemez. Öyle ki, seçim çalışmalarında arabesk müziği de kullanır. Bu durum bir taraf değişikliğine neden olur. Bu dönemde siyasette etkin duruma gelen, sol kökenli bazı gruplardan bahsedebiliriz. Önceleri sol görüşe daha yatkın olan, ama oradan hayat şartlarını iyileştirecek bir ilgi göremeyen bu kitleler, sağ partilerin kendilerine gösterdikleri ilgiyi karşılıksız bırakmadılar ve onlarla yakınlaştılar. Arabeski bir yozlaşma biçimi olarak gören, ‘arabesk kötüdür’ diyen bazı sağ aydınlar olsa da, sağ partilere kayan yeni kitleler arabeskin siyasette kullanımını hoş karşılar. Öte yandan arabeskin içinde doğduğu sosyolojik kitle de tercihini sağ partilerden yana kullanır. Bu yönüyle arabeskin o dönemde siyasî partiler tarafından özellikle seçim döneminde kullanılması, bahsettiğimiz sosyolojik kitlenin ve sağ partileri destekleyen kesimin bir nevi yakınlaşmasını sağlayan köprülerden biri olmuştur, denilebilir.
O yıllarda başlayan arabesk-siyaset hattı önemi son zamanlarda da, iki siyasi partinin müziğinde karşımıza çıktı. Önce Gelecek Partisi Mardin Kongresi´nde Müslüm Gürses´in ´Biz Babadan Böyle Gördük´ şarkısını ´Biz Hocadan Böyle Gördük´ olarak düzenleyerek gündeme getirdi. Şarkının yeni halinde uyarlanan sözlerinin partinin genel başkanı Ahmet Davutluoğlu´nun savunduğu değerler ile uyumu dinleyenin ilk anda dikkatini çekti.
'Haram yemek günah yasak
biz hocadan böyle gördük'
Bir süre sonra AK Parti Antalya Kongresi´nde Müslüm Gürses´in henüz uyarlanmamış bir şarkısı çalındı:
'Böyle bir aşk görülmemiş dünyada
Ne geçmişte ne de bundan sonra da'
Bu sözlerle yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın kitlesinin şahsına olan fanatik sevgisine uyumlu bir şarkı tercih edildi.
Son olarak da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Müslüm Gürses´in ölüm yıldönümünde kısa bir video ile ekonominin geldiği durumu yakarsa dünyayı garipler yakar şarkısı ile kullandı.
'Bu zamlarla doğalgazı ancak zenginler yakar,
Yakarsa da dünyayı garipler yakar'
Kendisi siyasetçilere uzaktan bakmış siyasi davetlere icap etmemiş olsa da, Müslüm Gürses’in etki gücünün farkına varan siyasetçiler, şarkılarına karşı hiç kayıtsız olmadı. Siyasetin ´sizin halinizden ben anlarım´ ve ´ben de sizdenim´ mesajı baki kaldığı sürece, bu söylemin muhatap kitlesi ile kurulacak duygusal bağın, arabesk müziğin etki alanını genişlettiği yadsınamaz.
Bu görüşe itiraz edilebilecek farklı bir bakış açısı da mevcut. ‘Günümüzde sosyoloji değişiyor ve Z kuşağı bambaşka şeyler hissediyor, farklı tarzda müzikler dinliyor’ düşüncesiyle itiraz edebiliriz bu görüşe. Her ne kadar K-pop’la beraber gün yüzüne çıkan farklı bir müzik zevkinin ve arayışının olduğunu bilsek de, sosyal platformları en çok kullanan neslin müzik tercihini yukarıda belirttim. Ancak siyasi okumalar yapılırken yeni eğilimlere çekilen dikkat, geniş toplum kesimlerinin varlığını ıskalatmamalı. Sadece bir kesimin beğenisini kazanmış olan yeni nesil müzikler yerine, siyasilerin geniş kitlelerde ve yeni nesilde de karşılığını bulan arabeski tercih etmeye başlamaları bu yüzden sürpriz olmadı.
İşsizliğin ülke tarihin en yüksek seviyesine yükseldiği, zengin-fakir arasındaki makasın gittikçe açıldığı, her gün bir yoksulluk kaynaklı intihar haberi aldığımız şu dönemde kent nüfusunun da, eğitim seviyesinin de anlamının azaldığı bir gerçek. Kenarın da merkezin de yoksullukta birleştiği bir dönemde onlarla ‘duygudaşlık’ kuran, onların yaşadıklarını hisseden, onlara umut olan sahici söylemin ve araçların toplumda karşılık bulması kaçınılmaz. Arabesk müzik zaman içinde daha ‘light’ bir hal almış gibi görünse de, özünde göğüslediği maddî/manevî acılar maalesef bugün de tazeliğini koruyor. Bu yüzden arabesk müziğin özelde Müslüm Gürses’in oluşturduğu popüler hayatla barışık olan şekli, toplumun her kesiminde olduğu gibi, siyasî hayatta da kendisini göstermeye devam ediyor.