Görüşler

Sarı Yelekliler ve AB’nin geleceği

Sarı Yelekliler ve AB’nin geleceği

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Seven Erdoğan “Sarı Yelekliler hareketinin yalnızca Fransa özelinde değil, AB özelinde birtakım etkiler üretmesi kaçınılmaz” diyor.

SEVEN ERDOĞAN

17 Kasım 2018’de Fransa sokaklarına egemen olan protesto eylemleri, yaklaşık olarak bir aydır dünya gündeminin en çok meşgul eden konularından biri olmaya devam ediyor. Protesto eylemlerinin ilk adımının Priscillia Ludosky isimli bir Fransız vatandaşının, Mayıs 2018’te akaryakıt zamlarını protesto etmek üzere sosyal ağlar üzerinden başlattığı imza kampanyası ile atıldığı kabul ediliyor. Herhangi bir siyasi parti ya da sendikaya aidiyet duymayan ve Fransa’da arabalarda güvenlik nedeniyle bulundurulması zorunlu olan sarı yelekleri giymelerinden dolayı bu yelekle özdeşleşen protestocular, sosyal medya aracılığıyla örgütlenerek eylemlerini gerçekleştiriyor. Barışçıl şekilde başlayan ve zamanla çatışma boyutu artan gösteriler, özellikle hafta sonları daha yoğun bir hal alıp ve ülke geneline yayılıyor. Öyle ki protestolar nedeniyle ülkenin başkenti Paris’te hayat durma noktasına geldi. Şehrin turistler tarafından en çok ziyaret edilen birçok bölgesinde yollar gösteriler nedeniyle trafiğe kapatılırken, toplu taşıma hizmetleri durdurulmakta ve güvenlik görevlileri ile protestocular arasında yaralanmalara da sebebiyet veren çetin mücadeleler yaşanıyor.

Ülke genelinde ek vergiler yoluyla yapılan akaryakıt zamları, hayat pahalılığı, artan özelleştirmeler ve kötüleşen ekonomik koşullar, sarı yeleklileri sokak eylemleri düzenlemeye sevk eden temel sebepler olarak beliriyor. Çünkü hükümetin ekonomi alanında attığı adımlarda, halkın yaşam kalitesinde ortaya çıkan aşınmayı ve işçilerin çalışma koşullarının kötüleşmesini dikkate almadığı düşünülüyor. Fransa’daki protestolar, son haftalarda Belçika ve Hollanda gibi komşu ülkelerde de benzer protestoların yaşanmasını beraberinde getirdi. Bu ülkelerde sokağa dökülen kesimlerin temel rahatsızlığı da Fransa’da olduğu gibi; zamlar, ekonomik koşulların kötüleşmesi ve hükümetlerden duyulan rahatsızlıklar olarak ifade edildi.

Fransa’da başlayarak komşu ülkelere yayılan sarı yelekli protestolarının, AB düzeyinde etki yaratması ise kaçınılmaz. Zaten sarı yeleklilerin protestolarında sıklıkla AB politikalarını, kurumlarını ya da liderlerini hedef aldıkları görülüyor. Örneğin, AB kurumlarına ev sahipliği yapan Belçika’daki gösterilerde, protestocular Avrupa Parlamentosu binasını işgal etme girişiminde bulundular. Hatta Fransa’daki gösteriler sırasında İngiltere örneğinden hareketle, Fransa’nın AB’den çıkması yani Frexit sıklıkla dillendiriliyor. Bu koşullar altında Fransa’da protestocuların taleplerine karşılık olarak Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Junker’in Fransa Ulusal Meclisi’ne seslenmek üzere Paris’e yapması planlanan ziyareti de bilinmeyen bir tarihe ertelendi.
AB, sarı yeleklilerce ülkelerinde hoşnut olmadıkları birçok gelişmenin mimarı olarak görülmekte ve bu nedenle şiddetle eleştirilmektedir. Sarı yeleklilerin AB’ye yönelik tepkilerinin arkasında; ülkelerindeki hükümetlerin, AB tarafından belirli ekonomik öncelikler doğrultusunda hareket etmeye ve bunu yaparken de belirli kesimleri görmezden gelmeye zorlandığı düşüncesi yatıyor. Benzer şekilde artan göçle birlikte ortaya çıkan yabancı düşmanı eğilimler de göçmenlerin ülkelerine erişimini AB’nin kolaylaştırdığını ve bu nedenle de ülkelerindeki göçmen sorununun baş mimarının AB’den başkası olmadığını savunuyor. Zira Avrupalı halkların hayatları giderek daha kötü bir hal alırken, göçmenler Avrupa haklarının sahip olduklarına ortak olarak hayatlarını devam ettiriyor.

Sarı yeleklilerin AB’ye yönelik tepkilerinin arkasında; Macron’un AB öncelikleri doğrultusunda hareket etmeye ve bunu yaparken belirli kesimleri görmezden gelmeye zorlandığı düşüncesi yatıyor.

Sarı yeleklilerin AB’ye dair sahip oldukları bu olumsuz bakış açısının, Fransa toplumunda zaten hali hazırda var olan AB karşıtı eğilimleri canlandırması da aktif bir Avrupa politikası izlemekten yana bir eğilim içinde olan Macron’u oldukça zorlayacak. 2017 yılında daha egemen, bütünleşik ve demokratik bir Avrupa idealini açıklayan Macron’un, AB’nin şimdikinden daha güçlü bir bütünleşme haline gelmesinden yana olan ve aynı zamanda bir Avrupa ordusu kurulmasına dair planları güçlü bir şekilde destekleyen tavrı göz önünde bulundurulursa; yüzleşmek zorunda kaldığı bu meydan okuma hiç şüphesiz ki AB düzeyinde göstereceği liderlik kapasitesini olumsuz etkileyecek. Kamuoyu araştırmaları Fransız halkının Macron’a olan desteğinin yüzde 26 gibi oldukça düşük bir seviyede olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla kendi ülkesindeki iktidarını koruma ve sağlamlaştırma çabası içinde olacak Macron’un, Avrupa’daki bütünleşmeyi daha ileri taşımaya yönelik faaliyetlere daha az enerjisi kalacak.
Tarihsel süreçte Almanya ile birlikte AB projesinin en önemli iki itici gücünden biri olan Fransa’nın desteğinden yoksun kalan ve hâlihazırda İngiltere’nin Birlik üyeliğinden ayrılması sonucunu üreten Brexit gerçeği ile yüzleşmek durumunda olan AB’nin, 2000’li yıllarda peşi sıra yaşanan krizlerle kronik hale gelen kriz ortamının yakın bir gelecekte sona ermesi ihtimali zorlaşacak. İlaveten, daha önce belirtildiği üzere henüz herhangi bir siyasi hareket çatısı altında örgütlenmeyen bu protesto hareketinin siyasi bir örgütlenmeye kavuşması ya da mevcut olan bir siyasi örgütlenmeyi destekler hale gelmesi; Polonya, Macaristan, İtalya ve Yunanistan gibi diğer AB üyesi ülkelerde güç kazanan popülizm ve aşırıcılık siyasetinin Fransa’yı da hâkimiyeti altına alması sonucunu üretebilir.

Sarı yeleklilerin baskısıyla Fransız hükümeti bu zamana kadar yalnızca akaryakıt zammından vazgeçmedi; aynı zamanda 100 euroluk asgari ücret zammının devlet tarafından karşılanacağı, emeklilerden sosyal sigorta primi alınmayacağı ve fazla mesai vergisinin kaldırılacağı taahhütlerinde bulundu. Fransa açısından büyük bir mali yük doğuracak bu adımların, euro kullanan üye ülkelere, özellikle son dönemde İtalya’ya, mali disiplini sağlamak üzere yoğun bir baskı uygulayan AB makamlarını da zor durumda bırakacağı aşikâr. Fransa’da sarı yeleklilerin protestolarını durdurmak üzere alınan bu önlemlere yeterince bir tepki ortaya koyamayan AB makamlarının, İtalya’ya yönelik baskılarındaki inandırıcılıklarını büyük ölçüde kaybetmeleri muhtemel. Ek olarak, sarı yeleklilerin hükümetin verdiği tavizlere rağmen protestolarına devam etmeleri, atılan geri adımlarla yetinmeyeceklerini; yüksek maaşlar, düşük vergiler, üniversiteye giriş koşullarının hafifletilmesi gibi daha fazlasını talep eder hale geleceklerini akla getirmektedir. Bu da Fransa’nın gelecek dönemde mali disiplinden daha fazla taviz vermesine yol açarak, euro alanında işlerin daha da karışmasını ve AB makamlarının üye devletler üzerindeki kontrollerini kaybetmelerini beraberinde getirebilir.

Fransız hükümetinin sarı yeleklilerin talepleri karşısındaki geri adımlarının bir diğer yansıması da, AB’nin tüm dünya genelinde öncü bir rol oynama iddiasını taşıdığı iklim değişikliğine karşı verilen mücadeleye olacak. Bu kapsamda Fransa Başbakanının protestoların başlamasının ardından akaryakıta ek vergiler yoluyla yapılan zamları, hükümetin ekolojiye geçiş planının bir parçası olarak savunduğu unutulmamalı. Fransa’da yaşananlar, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında üye devletlerden fosil yakıtların kullanımını azaltmayı özendirecek tedbirler benimsemelerini isterken gelecek dönemde daha büyük bir dirençle karşılaşacağına akla getirmektedir.

Sarı yelekliler özelinde olduğu gibi birçok AB üyesi ülkede vatandaşlar, hükümetler tarafından izlenmekte olan politikaların kendi hayatlarına olan yansımalarından duydukları memnuniyetsizlikleri, farklı şekillerde ortaya koyuyor. Son yıllarda AB üyesi ülkelerde sıklıkla iktidar ve lider değişiklikleri yaşanıyor ve siyasete eklemlenen yeni aktörlerle birlikte siyasi arena yeniden düzenleniyor. Bu gelişmelerin arkasında Avrupa halklarının artan memnuniyetsizlik ve tepkisinin artık bastırılamaz bir boyuta ulaşması yer alıyor. Fransa’da başlayan ve diğer bazı AB üyesi ülkelere de yayılan sarı yelekliler hareketinin yalnızca Fransa özelinde değil, Avrupa genelinde ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sının vazgeçilmelerinden biri haline gelen AB özelinde birtakım etkiler üretmesi kaçınılmaz. Çünkü sarı yelekliler her ne kadar Fransa’ya özgü bir hadise gibi görünse de, esasında bir Avrupa meselesi. Bu nedenle de sarı yeleklilerin neden olduğu krizin nasıl atlatılacağı yalnızca Fransa siyasetini şekillendirmekle kalmayacak, AB projesinin geleceğine dair yeni dinamiklerin ortaya çıkmasını beraberinde getirecek.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir