Antalya Bilim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, salgının küresel çaptaki yansımalarına ilişkin değerlendirmede bulunuyor.
Covid-19 olarak adlandırılan Koronavirus salgını bütün dünyanın başındaki en büyük sorun şu an. Virüsten etkilenmeyen ülke yok gibi. İster virüsün ilk görüldüğü yer Çin olsun, isterse en yoğun ölümlerin yaşandığı İtalya, hemen herkes seferberlik halinde elinden geleni yapıp virüsün ekonomiye ve diğer alanlara olabilecek olumsuz etkilerini azaltmaya çalışıyor.
Virüsün sınır tanımazlığı ve çok kısa sürede dünyanın birçok farklı ülkesinde görülmesi küreselleşme sürecinin temel dinamiklerine karşı olan itirazları yoğunlaştırmış durumda. Zaman ve mekandan kaynaklanan engellerin kalkmasıyla insanların, malların, sermayenin, hizmetlerin ve teknolojinin hızlı bir şekilde ülkeler arasında dolaşımını ima eden küreselleşme artık daha fazla sorgulanıyor.
***
Bunun iki önemli nedeni var. Birincisi, karşılıklı bağımlılığın artması neticesinde dünyanın bir ucunda ortaya çıkan ekonomik kriz, doğal felaket ya da insanı dram çok hızlı bir şekilde dünyanın diğer yerlerinde de hissediliyor. Uluslararası seyahatlerin kolaylaşması vürüsün yayılmasının en önemli nedeni olarak kabul ediliyor.
İkincisi, küreselleşme süreci küresel tedarik zincirlerinin merkezinde yer alan ve bu zincirin akışına yön veren devletleri güçlendirirken, diğerlerini adeta içeriden çürütüyor ve çok fazla dışa bağımlı hale getiriyor. Koronavirus bağlamında gördük ki Çin ekonomisindeki ciddi bir yavaşlama diğer ekonomileri de yavaşlatıyor.
Buna mukabil, virüsün geriletilmesi bağlamında alınan tedbirler ulus-devlet olgusunu yakın gelecekte güçlendirecek gibi duruyor. Birçok farklı ülkede hayata geçirilen sokağa çıkma yasakları, sosyal mesafe koyma pratikleri, karantina ve benzeri uygulamalar ekonomik daralmalara ve krizlere neden olsa da ulus-devleti olgusunu güçlendiriyor.
***
Bireylerin rasyonel hareket eden tüketiciler olduğunu iddia eden neoliberal söylem, bireylerin fiziksel güvenliklerini ve toplumsal statü arayışlarını herşeyin üstünde gören sosyal varlıklar olduğunu iddia eden söylem karşısında zemin kaybediyor. Güvenliğin ve ekonomik refahın garantisi karşılığında devletlerin ekonomide, siyasette ve hayatın başka alanlarında oynadıkları rol eskisine göre artacak gibi duruyor. Ciddi bir sorunla karşılaştığınızda yardım beklediğimiz en önemli merci hala devlet. Koronavirus salgını güvenlikçi ve ekonomiye müdahele eden devlet algısını güçlendirebilir.
Bundan böyle küreselleşme daha fazla dijital platformlara taşınırken, devletin fiziki dünyadaki varlığı daha görünür olacak. Fiziksel küreselleşme azalırken dijital küreselleşme artacak. Şu anda bütün dünya aynı sosyalleşme sürecini yaşıyor. Hepimiz birilerinin virüsün aşısını bulmasını dört gözle bekliyoruz. Krizle mücadelede başarı örneklerini merakla takip ediyoruz. Farklı milletlere mensup insanlar benzer eczane ve süpermarketler önünde aynı şekilde sırada bekliyorlar. Hepimiz bu süreçte ellerinden geleni yapan sağlıkçılarımıza aynı şekilde teşekkür ediyoruz.
***
Fiziksel hayatımız hem bedensel sağlığımızı hem de yerel düzeyde ekonomik üretim kapasitemizi kapsarken, dijital hayatımız sosyal statümüzü, küresel dünyanın bir parçası olma arzumuzu ve evlerimizde online çalışarak para kazanabilme kapasitemizi fade ediyor. Devlet ilkinde kesinlikle daha fazla tedarikçi rolünü oynayacak. Ikincisinde ise sorun çıkaranları terbiye edecek aktör olacak ama asla bu sürecin önünde bir engel olmayacak.
Koronavirüsün tetiklediği bir diğer tartışma da hiç kuşkusuz illiberal popülist siyasetin geleceği üzerine olanı. Küreselleşme karşıtlığı noktasında milliyetçi söylemle benzerlikleri olsa da illiberal popülist siyasetin başka ayırt edici özellikleri var. Son zamanlarda birçok farklı ülkede gördüğümüz ‘yabancıların varlığına şüpheyle bakan, egemenliğin devlet dışı aktörlerle paylaşılmasını eleştiren, çok-kültürcülük ve evrenselleşmecilik karşıtı olan’ aşırı sağ ve aşırı sol popülist hareketler kısa vadede daha fazla güçlenecek olsalar da orta ve uzun vadede bu siyaset tarzını ciddi zorluklar bekliyor.
***
İlliberal popülizm elitlerle halk arasında bir ayrım yapar ve ulusun gerçek çıkarlarını halkın oyuyla seçilip iktidara gelen iktidarların savunacağını iddia eder. Elitler yabancı unsurlarla organik ilişkiler icinde olup toplumdan çok kendi dar ve bağlantılı oldukları yabancı unsurların çıkarlarını savunurlar. Elitler dünyalılaştıkça kendi içinden çıktıkları uluslardan koparlar ve adeta kendi toplumlarına yabancılaşırlar.
Bu açıdan bakıldığında illiberal populist siyasi hareketlerin çoğu karşılıklı bağımlılık odaklı küreselleşme sürecine mesafelidir ve devletlerin kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak için kendi kendine yeterlilik ve korumacılık odaklı bir program takip etmeleri gerektiğini savunur. Kutuplaştırıcı bir söylem kullanan illiberal populist siyasetçiler toplumu kendilerine oy verenler ve vermeyenler olarak ikiye ayırır ve ikinci grupta yer alanları milli iradenin dışında görür.
***
Bu siyasi çizgi egemenliğin farklı erkler arasında paylaşılmasından hazzetmez. Güçler ayrılığından ziyade önemli olan güçler birliğinin tesis edilmesi, bu sayede kararların hızlı bir şekilde alınıp kolayca uygulanabilmesidir. Bu süreci yavaşlatabilecek denge ve denetleme mekanizmaları sulandırılmalı ve yürütmenin iktidarı devletin bütün kademelerinde tesis edilmelidir.
Seçilmiş siyasetçiler atanmış bürokratlar tarafından asla sorgulanamaz ve hesaba çekilemezler. Halbuki, bürokrasi özünde uzmanlaşmayı içeren bir kavram olarak devlet yönetiminde akılcılık, rasyonalite, iş bölümü ve bilimselliğin esas alınmasını ima eder. Bir konuda son sözü söyleme hakkı o konunun uzmanlarına ait olmalıdır. Seçilmiş iktidarlar tarafsız ve bilimselliğinden şüphe duyulmayacak bürokratik uzman bilgisini dikkate almalıdırlar. İlliberal popülist siyaset uzmanlaşmış bürokrasiye tanınacak bõyle bir ayrıcalığın seçilmişlerin egemenlik yetkisini sınırlandıracağını iddia eder ve dolayısıyla bunu meşru görmez.
***
İlliberal populist siyasetçiler kendi toplumsal gerçekliklerini yaratıp bunu toplum nezdinde kabul edilebilir hale getirmeyi çok önemserler. Bilimsel bilgi üzerinde tekel kurmak ve neyin doğru neyin yanlış olduğu noktasında standartları belirlemek iktidarlarının meşruiyeti bağlamında hayatidir. ‘Doğruluk sonrası çağ’ olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz ‘post-truth age’ kavramı tam olarak bunu ifade eder.
Dünyanın genelinde koronavirus salgınına karşı verilen mücadele illiberal popülist siyasetin ana argümanlarıyla uyumlu görünüyorsa da orta ve uzun vadede bu sürecin illiberal popülist siyasetin sonunu getirme kapasitesi çok yüksek. İlk etapta sınırların kapatılması, salgının sebebi olarak aşırı küreselleşmenin ve yabancılarla temasın görülmesi, yerli aşı, ilaç ve tıbbi malzeme üretiminin hızlandırılması, ekonomik kriz tehlikesi karşısında devletlerin ciddi teşvik politikaları kabul etmeleri, üretimde dışa bağımlılığın azaltılmasının ne kadar önemli olduğu vurgusunun yapılması ve alınan benzeri kararlar popülist siyasi söylemin doğasıyla uyumlu gibi gözüküyor.
Halbuki, krizle mücadelede tıp uzmanlarının görüşleri doğrultusunda kararların alınıyor olması bürokratik uzmanlaşmanın ne kadar hayati olduğunu gösteriyor. Bu süreçte sadakat yerine ehliyet ve liyakat vurgusunun ön plana çıkmış olması önemli. Hamasetten uzak, akılcılığı ve pozitivist bilimi merkeze alan bir karar alma ve yönetim stratejisi ileride pek ala başka alanlara da uygulanabilir. Çevre problemleriyle mücadele, sürdürülebilir kalkınma, gelir eşitsizliğinin azaltılması, barış ve istikrar üretir bir dış politika en az virüse karşı yürütülen mücadele kadar yaşamsal.
***
İlliberal populist siyaseti zayıflatabilecek bir diğer unsur ise virüse karşı verilen mücadelenin bütün insanlığın aynı gemide seyahat ettiği algısını güçlendirmesidir. Bu virüs çok demokratik ve statü farkı ayırt etmeksizin herkese bulaşıyor. Elitler de halk da bu virüsün mağdurları. Yaşanan trajik ölümler ve ekonomik kriz birçok insanın hayatında benzer travmalar yaratıyor. Küresel salgına karşı yürütülen mücadele insanların kaderlerinin birbirine ne kadar bağlı olduğunu açıkça gösteriyor. Çok taraflı işbirliği mekanizmaları içinde hareket etmeden ve küresel liderlik bilinci dışında kalarak hiç bir lider bu yaşanan krize bir çözüm bulamaz. Eşgüdüm ve ortak akıl şart. Bu bağlamda Suudi Arabistan’ın dönem başkanlığında yapılan son G20 zirvesi önemli. Gecikmeli de olsa dünyanın en zengin ülkelerinin tele-konferans üzerinden soruna çözüm bulmaya çalışmaları not edilmeli.
***
Hangi ülkenin takip ettiği mücadelenin daha başarılı olacağı özünde rasyonel, bilimsel ve ehliyete dayalı bir yönetim tarzını gerekli kılıyor. Liberal demokrasiyle yönetilen ülkeler mi yoksa daha otoriter rejimlere sahip olan ülkeler mi bu savaşta daha başarılı oluyor sorusu önemli. Daha da önemli olan ise devletlerin bu süreçteki başarısını belirleyecek olan ana unsurun onların yönetim tarzlarının ne kadar bilimsellik, uzmanlık ve ehliyet unsurlarını içerdiği/içereceği. Son zamanlarda dikkatimizi çeken algı operasyonlarına pek inanmamak gerek. Başta Çin olmak üzere birçok devlet bu süreçte ben daha başarılıyım ve salgının asıl sorumlusu ben değilim algısını yaratmaya çalışıyor. Çin, tıbbi yardımlar üzerinden yumuşak güç kapasitesini arttırıp bunu da ‘Sağlık İpek Yolu’ tarzı girişimlerle daha fazla küresel nüfuza tahvil etmeye çalışırken, Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri bu süreçte hiç iyi performans sergilemiyorlar. Amerikan Başkanı Trump’un koronavürüsü Vuhan vürüsü olarak adlandırması ve Çinli yetkililerin sosyal medya üzerinden krizin ortaya çıkması ve yayılmasının asıl müsebbibin ABD olduğu algısını yaratmaya çalışmaları normal gelişmeler. Bunlar küresel jeopolitik güç mücadelederini bir parçası olarak görülmesi gereken şeyler.
Halbuki bu süreçte görüyoruzki artık herkes herkesi yakından takip ediyor, başkalarının başına gelenler bizim başımıza da gelebiliyor, küreselleşme daha fazla dijital plafomlar üzerinden yaşanıyor olsa da geri döndürülemez bir şekilde devam ediyor. Salgın sonrası dünyada doğruluğun ve ulusal çıkarların bilimsel bilgi üzerine inşa edilmesi hiç olmadığı kadar hayati olacak. Bu yaşadıklarımız illiberal populist siyasetçilerin ve onların dümen suyunda gidenlerin kendilerine çeki düzen vermeleri için önemli fırsatlar sunuyor.