Sosyal medyada ve ana akım medyada deprem, şiddet ve korku içerikli görüntülere karşı ‘hassasiyet’ uyarısında bulunan Klinik Psikolog Prof. Dr. Tülin Gençöz “Farkındalık önemli ancak çaresizlik hissine neden olacak yoğun duyguları desteklememeli. Korku görüntüleriyle özellikle çocuklara, ‘hiçbir şeyi becermeye, üstesinden gelmeye yetkin değilsin’ mesajını vermiş oluruz. Kaygı arttıkça çaresizlik duygularına neden oluyor” dedi.
Deprem gibi doğal afetler ya da şiddet olaylarına ilişkin görüntülerin kişilerde yoğun olumsuz duygulara yol açabileceğini söyleyen ODTÜ Rektör Yardımcısı, Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Klinik Psikolog Prof. Dr. Tülin Gençöz, bu görüntülerin daha dikkatli bir şekilde yayınlanması gerektiğini söyledi. Gençöz, görüntülerin yayınlanmamasının saklanmasının da anlamsız olduğuna işaret ederek, olumsuzlukların yaşanmaması veya yaşananların daha az yıkıcı etkileri olması için neler yapıldığının ve yapılabileceğinin gösterilmesinin önemini vurguladı.
Yaşantıları inkar etmeden ancak çaresizlik de yaşamadan bu konularda bireysel ve toplumsal olarak neler yapılabileceğine ilişkin soruların canlı tutulması gerektiğini vurgulayan Gençöz, “Paylaşılan görsellerin niteliğinin yoğun olmaması ve süresinin uzun olmaması önemli bir kriter olmalı” dedi.
Gençöz, bu görüntülerin yıllar sonra travmayı yeniden yaşatabileceğini ifade ederek “Travmatik olabilecek durumlara ilişkin süreci detaylarıyla anlatan görüntülerin ana akım medya ya da sosyal medya aracılığıyla sürekli işlenmesi, bıçak sırtı bir konu; farkındalık uyandırılması önemli ancak çaresizlik hissine neden olacak yoğun duyguları desteklememeli” diye konuştu.
Örneğin depremde binaların yerle bir olduğunu gösteren karelerin birkaç kareyle sınırlı tutulması gerektiğini belirten Gençöz, şöyle konuştu:
“Bıçak sırtı dediğim konu önemli, nitekim aşırı boyutlara gidildiğinde yarattığı duygusal yoğunluk travmatik sonuçlara, geri çekilme ve çaresizliğe neden olabilir. Yaşanan çok acı durumları, duygu sömürüsüne girercesine uzun süreli olarak ekranlara taşımanın bir anlamı yok. Afetin yıkıcı etkilerinin, dramatik bir üslupla ve uzun uzun gösterilerek anlatılması, travmaları tetikleyebilir, şiddetli korku ve kaygı, farkındalığın önüne geçer. Korku görüntüleriyle özellikle çocuklara, ‘hiçbir şeyi becermeye, üstesinden gelmeye yetkin değilsin’ mesajını vermiş oluruz. İnsanların yaşadığı travma dakikalarca ekranlara verildiğinde, bu artık ne oluyor işte bıçak sırtına dönüyor olay ve hedefini şaşırıp zarar verme boyutuna geçebiliyor. ‘Bu baş edilemeyecek bir durum, burada yapılacak hiçbir şey yok’ hissine neden oluyor. Bıçak sırtındaki eşiği geçiyor ve kaygı şiddeti arttıkça çaresizlik duygularına neden oluyor. Bu da kaygı ile baş etme motivasyonu arasındaki ilişkinin bozulması anlamına gelir.”
FARKINDALIĞI ARTIRAN PAYLAŞIMLAR KIYMETLİ
Prof. Dr. Gençöz, şiddetli korku yaratma potansiyeli taşıyan içeriklere karşı ‘hassasiyet’ uyarısı yaparak, şu ifadeleri kullandı: “Görseller farkındalık amacına hizmet etmeli. Sosyal medya ve diğer iletişim araçlarının yayınlarında korkutmak değil farkındalık uyandırmak ana amaç olmalı. Farkındalığı arttıracak ve bu durumlarda kısa ve uzun vadede yapılabileceklerin neler olduğunu anlatan yayınlar çok değerli. Mesela bir deprem anında nasıl korunmalı, bir ev alınırken nelere dikkat edilmeli gibi farkındalık yayınları kontrol algımızı kuvvetlendirir ve bu tür çabalar hayattaki duruşumuzu her zaman destekler.”