Özellikle son dönemlerde birçok insanın içinde bulunduğu 'kaygı'yı sentetik bir duygu olarak betimleyen Psikolog Tuğba Ayzet, kaygının oluş sebebini anlattı. Ayzet, "Kaygı aslında doğal duyguların ifade edilmemesinin/edilememesinin ardından meydana gelen yapay bir duygudur." diyerek kaygının çocukluk dönemlerindeki etkilerinin erişkinlik dönemine dahi temas ettiğini belirtti.
Küçük çocuklardan erişkin insanlara kadar birçoklarını etkisi altına alan 'kaygı', ismi anıldığı andan itibaren dahi bireyin korkulu rüyası haline geliyor. Psikolog Tuğba Ayzet de 'Kaygım Benim Baş Düşmanım Mı? Yoksa Bana Benden Yakın Mı?' başlıkla yazısında kaygının tanımına değinerek sebeplerini anlattı.
Psikolog Ayzet yazısında şu ifadeleri kullandı:
Kaygıyı, kaygılı olmayı belki de hep olumsuz bir durum gibi algıladık halen de öyle algılıyoruz belki ne dersiniz? “Sen biraz kaygılı mısın?” sorusu bizi gergin hale getirebilir.
“Son zamanlarda biraz kaygılı mısın?” şeklinde yöneltilen sorular bizde daha çok bir olumsuzluk hali varmış gibi hissettirebilir. Şimdi gelin biraz kaygıya yakından bakalım, olur mu, çünkü kaygıyı hep kaçılması gereken, olmaması gereken bir şey gibi gördük ya, şimdi tam tersini yapalım ve bir büyüteçle inceleyelim.
Psikolog Tuğba Ayzet
'KAYGI SENTETİK BİR DUYGU'
SEVGİ NEYDİ?: KAYGI NEYDİ?
Kaygı aslında doğal duyguların ifade edilmemesinin/edilememesinin ardından meydana gelen yapay bir duygudur. Sentetik bir duygudur. Yani bende var olan duygumu fark edemiyorum ya da fark ediyorum ancak bir şekilde bunu içimde anlamlandıramıyorum ya da karşıya bunu duyuramıyorum. İşte bu süreçten sonra kendi duygularımla –ki bu duygular bana rahatsızlık veriyor- baş başa kalıyorum, yeterince ilgilenmiyorum ve bu bir süre sonra kaygıya dönüşüyor. Buna güncel hayatta yaşadıklarımız olsun, çocukluk döneminde yaşadıklarımız olsun her şey dahil.
ANLAMLANDIRAMADIĞINIZ O DUYGU KAYGINIZDIR
Örneğin; Bir arkadaşınıza gücendiniz, kırıldınız diyelim. Burada da şu devreye girer tabi, ortada öyle çok da gücenecek bir şey yoktu da siz mi fazla alındınız o gün yoksa hakikaten de zorunuza gitmesi normal olan bir şey mi yaptı. Neyse diyelim bunun ayrımını da yapamadınız kafanızda bir yere de oturtamadınız ama biliyorsunuz ki içinizde tuhaf bir his var, anlamlandıramadığınız. Siz bu hissi sağlıklı bir şekilde kanalize etmeden hiçbir şey olmamış gibi görüşmeye devam ederseniz bir süre sonra o arkadaşınızın yanına giderken kaygı hissetmeye başlarsınız. Bu diğer ilişkilerinizde de benzer şekilde işliyorsa hatta ve hatta en yakınlarınızda, annenizde, babanızda, eşinizde, dostunuzda bile böyle devam ediyorsa gelsin çeşitli kaygı bozuklukları…
Çocukluk dönemimizde yaşadığımız kaygı yetişkinliğe nasıl tesir eder?
Kaygılı ebeveynle büyümüşsek, örneğin anneniz dışarı çıkmanıza müsaade etmemişse daha doğrusu müsaade etmiş ama çıkarken kırk ton şey söylediyse “Oğlum bak o yol çok tehlikeli, orda kamyonlar var, orda değil şurada sür bisikletini”, “Kapının önünden ayrılma, gözüm üzerinde bir adım uzaklaşmayacaksın.” gibi sözler karşısında, tabii bunlar küçük meseleler gibi duruyor ama çocuk o dönem içinden diyor ki “Bu kadar rahatsız olacağıma evde dururum daha iyi.”
Dışarı çıkmıyor yani keşfedemiyor ya da annesinin çizdiği kaygı sınırları içinde kalıyor yine keşfedemiyor. E bu daha sonra neye mal oluyor biliyor musunuz yetişkinlikte? O çocuk büyüyor belki kendi işini kuracak, bu kez annesi yine “Batarsın oğlum yapma” diyor annesi böyle demese bile kendi iç sesi ona açılmayacağını, yapamayacağını, sınırlarını genişletemeyeceğini söylüyor.
Küçük bir örnekle açıklamaya çalıştım. Bu bahsettiklerim elbette ki hayatta, bozukluk derecesine dönüşmemiş kaygılar. Ancak bunların devam ettiği süreçte dönüşeceği daha sert katmanlı kaygılar var, işte onun da adına kaygı bozuklukları diyoruz. Bunların içine sosyal kaygılar, obsesif kaygılar, korkular, kedi korkusu, böcek korkusu….isimleri çeşitlendirilebilir. Belki ilerleyen zamanlarda bunları da bir inceleriz.