Koronavirüsün hayatımızdan çıkmayacağını ve sonsuza dek süreceğini söyleyen Prof. Petersen, 'Bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz' diyerek 'Önümüzdeki dönemde muhtemelen yeni bir aşıya ihtiyaç duyacağız" ifadelerini kullandı.
Neredeyse üç yıldır var olan koronavirüsün (Kovid-19) bittiği düşünülüp normal hayata geçilse de bilim insanları uyarılarına devam ediyor.
İstanbul'da düzenlenen “Yeni ve Yeniden Önem Kazanan Enfeksiyonlar” toplantısında, dünyada enfeksiyonlarla mücadele konusundaki son gelişmeler ele alınırken gündemde Koronavirüs salgını da vardı.
Habertürk'te yer alan habere göre, koronavirüs pandemisinin üç yıldır devam ettiğini ve bu süreçte aşıların önemli bir rol oynadığını belirten Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği’nin (ESCMID), Salgın Yapan Enfeksiyonlar Görev Grubu (EITaF) Başkanı Prof. Eskild Petersen, "Pandeminin bizler için çok önemli bir ders olduğunu düşünüyorum. Toplumlarımızın kapanması, maskeler ve aşılar hakkında çok fazla tartıştık. Aşılar yüzde 100 etkili olmasa da ağır hastalıklar ve ölümlere karşı bize temel bir koruma sağlar; ancak dikkatli kullanılmalıdır" dedi.
Koronavirüsün sonsuza dek süreceğini kaydeden Petersen, "Influenza binlerce yıldır var ve hiçbir zaman gitmeyecek. Korona da böyle bir şey. Influenza gibi koronavirüs de hayvanlardan insanlara bulaşabilir. Bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Aşıları dikkatli kullanarak bunu öğrenebiliriz" dedi.
'ÖNÜMÜZDEKİ KIŞ YENİ BİR AŞIYA İHTİYAÇ DUYACAĞIZ'
Türkiye'de 6 ayda bir Kovid aşısı uygulaması yapıldığını ancak uluslararası alanda bunun önerilmediğini aktaran Prof. Petersen, "Şu anki durumda 5-6-7 doz aşının daha iyi koruduğunu gösteren bilimsel bir kanıt yok. Örneğin; alerjilerde antijeni üst üste vermek suretiyle bir tedavi uygulanır fakat bu çok dikkatli olunması gereken bir durumdur. Kovid-19'da da fazla kullanılırsa duyarsızlaşma olabilir. Virüsün ne kadar değiştiği de önemlidir. Muhtemelen önümüzdeki kış yeni bir aşıya ihtiyaç duyacağız. Örneğin, yaşlılara yılda bir kez grip aşısı yapıyoruz. Bunun nedeni aşının işe yaramaması değil; virüsün yeni varyantlarla ortaya çıkması ve koronavirüs için de aynı şey geçerli. Bu yüzden çoğu Avrupa ülkesinin 4 doz aşı yaptığını (mRNA aşısı) söyleyebilirim. Bu yıl sonbaharda da 5'inci yapılabilir" dedi.
RİSK GRUBUNDAKİLER İÇİN GRİPTEN DAHA TEHLİKELİ
Prof. Petersen, Kovid-19 ile influenza arasındaki önemli farkı açıklayarak, şunları söyledi: Yaşlı, diyabet, kalp hastalıkları ve başka hastalıkları olan kişilerde Kovid çok daha şiddetlidir. Bu nedenle aşıları gerçekten de 75 yaş üstü, diyabet ve kalp hastalığı olan kişilere hedeflemeliyiz; çünkü bu kişiler gribe kıyasla çok daha ciddi hastalık riski altındadır. Gelecekte belki de gripte olduğu gibi her yıl bir doz aşı yapacağız ama henüz o noktada değiliz. Şu an gelecek hakkında tahminde bulunmak çok zor.
ESCMID Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Prof. Nicola Petrosillo ise "Bu virüsle yaşamayı öğrenmeliyiz" diyerek, sözlerine şöyle devam etti: "Daha bulaşıcı olan yeni alt varyantların ortaya çıkması, hastaneler üzerinde bir etki yaratacaktır. Ateşi, boğaz ağrısı, öksürüğü olan insanlar aynı anda hastaneye gittiklerinde, diğer hastaların tedaviye erişiminde soruna yol açabilirler. Bu yüzden bu virüsle yaşamayı öğrenmek çok önemli."
HEDEF TÜM VARYANTLARDA İŞE YARACAK AŞIYI BULMAK
Prof. Petersen ise bu sorunun ortadan kaldırılması için ümitlerinin bütün varyantlara işleyecek bir aşı bulmak olduğunu ifade ederek, 40 yıldır bunu influenza için denediklerini; ancak bunun önümüzdeki birkaç yıl içinde gerçekleşmeyeceğini, çok uzun bir yolculuğa ihtiyaç duyduklarını dile getirdi.
Gelecekteki salgınlara ilişkin öngürülerini aktaran Prof. Petersen, "Afrika'da, HIV 50-60 yıldır var olan bir hastalıkken kimse bunun farkına varmadı. 10 yıl önce Ebola'nın ya da geçtiğimiz yıl ocak ayında maymun çiçeğinin yaygınlaşma tehlikesi var mı diye sorsaydınız, cevabım 'hayır' olurdu. Dolayısıyla bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz; ama detayları görme konusunda daha da iyileşmeliyiz. Daha iyi gözlemlemeliyiz ve ilgili verileri almak konusunda kendimizi daha da çok geliştirmeliyiz" diye konuştu.
ORMANSIZLAŞMA YENİ ENFEKSİYONLARIN HABERCİSİ OLABİLİR
Prof. Petrosillo, gelecekte karşılaşabileceğimiz salgınlara karşı önerilerde bulundu: "Yeni viral enfeksiyonlardan kaçınmak istiyorsak doğaya ve iklime saygı duymalıyız. Şu anda ormansızlaşma söz konusu. Ormansızlaşma, hayvanların insanlara daha yakın olması anlamına geliyor. Hayvanlarda bulunan ve hayvanlarda kalan birçok virüs var; ancak insanlara daha yakın olurlarsa bu virüsler insanlara bulaşabilir. İklim değişikliği virüsleri de çok etkileyen bir şeydir. Sivrisinekler virüsü taşıyabilir. İtalya'da 20 yılda iki chikungunya ateşi salgını oldu. Doğu Pasifik bölgesinden, Afrika'dan gelen Chikungunya, sivrisinekler tarafından insanlara bulaşır. İtalya'da mevcut değildir; ancak uluslararası seyahatle İtalya'ya geldi. Dolayısıyla daha fazla salgına neden olabilecek pek çok koşulumuz var."
HAYVANLAR VE İNSANLAR YAKINLAŞTIKÇA YENİ VİRÜSLER ORTAYA ÇIKIYOR
Prof. Petersen, Çin Wuhan'daki hayvan pazarında nesli tükenen hayvanların da satıldığına dikkat çekerek, orada hayvanlar ve insanlar arasındaki temasın çok yoğun olduğunu, bu şartlarda virüsün yayılmasının kaçınılmaz olduğunu savundu.
Gelecek salgınlara karşı teknolojinin geçmişe kıyasla çok daha iyi bir durumda olduğunu kaydeden Prof. Petersen, "Çok daha hızlı araştırma ve gözlemleme yapabiliyor ve anlayabiliyoruz. Kovid aşısı çok kısa sürede geliştirildi. 20 yıl önce ortaya çıkan SARS'ın hangi virüsten kaynaklandığını anlamamız çok uzun bir süre almışken, bu defa virüsü anlamak yaklaşık 10 günümüzü aldı. Dolayısıyla araştırmaya, bu alandaki teknolojinin geliştirilmesine yatırım yapılması gerekiyor" diye konuştu.