AB’nin son on yıldır yaşadığı ekonomik kriz, kuzeydeki kreditör ülkelerle güneydeki borçlu ülkeler arasında ciddi bölünmeye neden oldu. Şimdi de Avrupa’nın göçmen krizi mültecileri kabul eden, azıcık yardım etmek isteyen veya hiç yardım etmek istemeyen ülkeler arasında doğu-batı ekseninde bir kutuplaşma yarattı. Üye ülkelerin kendi içindeki politik bölünmeler de düşünüldüğünde akıllara şu soru geliyor; AB parçalanıyor mu? Yanıtı Şehir Üniversitesi’nden Muzaffer Şenel verdi.
[Karar]
MUZAFFER ŞENEL
Avrupa Birliği önemli bir krizin eşiğinde. Ekonomik krizle boğuşan Avrupa mülteci sorununu çözebilecek mi? Avrupa evrensel insani değerler olarak sunduğu ilkelere bağlı kalarak bütünlüğünü koruyabilecek mi? İngiltere’den giderek yükselen ayrılma sinyalleri ve Birliğin çürük elması durumuna düşen Yunanistan Birlikten ayrılacak mı? Ayrılıkçı bölgesel hareketler dağılmaya yol açar mı? Yoksa Birlik tüm bu krizleri aşıp yoluna devam edebilecek mi?
Avrupa tarihi, ölü Avrupalı devletlerin cesetleriyle doludur. 19. yüzyılın imparatorlukları İngiltere, İtalya, İspanya, Hollanda, Osmanlı, Habsburg/Avusturya-Macaristan ve Belçika yıkıcı savaşların ardından tarihin hurdalığında yerlerini aldı. 20. yüzyıl başında Avrupa’da 16 olan devlet sayısı bugün 50. Diğer taraftan 1945 tarihi, Avrupa barış ve istikrarının adresi oldu. Avrupa tarihi bütünleşen her şeyin parçalandığını gösterdiği gibi parçalanan her şeyin de bir gün bütünleşebileceğine tanıklık etmiştir.
AB, kıtada var olan kanlı insan hakları ihlallerini durdurmak için özellikle insan haklarına vurgu yapan hukuki sistem ekseninde kurgulanan ve kıtada ortak uzlaşı fikrini kurumsallaştıran çok aşamalı ve çok katmanlı ekonomik bütünleşme gerçeğinin bugün geldiği durumdur. AB düzeni, yıllar boyunca kıta içinde oluşan bölgeye özgü anlaşı ve uzlaşı örüntüsüdür. Bu uzlaşı zaman zaman krizlerle boğuşmak zorunda kalmıştır. AB bugüne kadar defalarca krizlerle karşılaştı ve karşılaştığı tüm krizlerden güçlenerek çıktı.
Avrupa tarihi bütünlesen her seyin parçalandıgını gösterdigi gibi, parçalanan her seyin de bütünlesebilecegine tanıklık etmistir.
Bugüne kadar yaşadığı AB’nin karşılaştığı krizler doğrudan kimliğin merkezi ile ilgili değildi. Neredeyse tüm krizler ekonomik ve kurumsal krizlerdi. SSCB’nin dağılmasının tehditlerini fırsata çevirmeyi başaran Avrupa belki de ilk kez derinden sarsıcı bir krizler yumağıyla karşı karşıya. Yunanistan başta olmak üzere tüm Avrupa’yı sarsan ekonomik krizden çıkış yolları ararken ortaya çıkan mülteciler ve DAİŞ terörü bütünleşme karşıtlarını güçlendirdi. Bütünleşmenin sembolü Schengen Antlaşması’nın askıya alma tartışması ülke sınırlarının yeniden kapanması tehlikesini beraber getirdi.
AB için ikinci bir tehdit ayrılıkçı hareketlerdir. Tüm kıtada ayrılıkçı hareketler yükselmektedir. Güçlü ulus devletler çağında yaşamıyoruz. Bugün çok az kişi farkında olsa da, hemen hemen her bir büyük Avrupa devleti, ayrılıkçı hareketlerin tehdidi altında. İngiltere, İspanya, Belçika ve Fransa’nın geleceği belirsizdir. Avro krizi AB içi dayanışmayı sarmıştır. Zira zengin bölgeler diğer bölgelerin yükünü paylaşmak ve taşımak istememektedir. Katalonya, İskoçya ve Korsika’nın bağımsızlık taleplerinin, Belçika’nın parçalanma ihtimalinin AB projesini derinden sarsma ihtimali var. Fakat ortaya çıkan yeni devletler AB sürecinde kalmayı tercih edebilirler de. Fakat bu sefer de AB fonları için tırmalayan bu kadar küçük yeni devletle anlaşmak çok zor olabilir ve bu durumun bir sonucu olarak yeni bir AB ile karşı karşıya kalabiliriz. Zira şu aşamada parçalanma, devletlerin ulusal çıkarlarına yarardan daha fazla zarar verecektir.
Milliyetçi-ırkçı potansiyelin siyasallaştığı ve siyasî arenada sürekli güçlendiği, bir iddia değil vakıadır. Farklılıklara en ılımlı ülkelerde bile ırkçıların, ülkelerindeki en büyük tehlike olarak İslam’ı görmeleri önümüzdeki yıllarda Avrupa’nın yeni Yahudileri’nin Müslümanlar olacağı anlamına gelebilir. Tarihsel olarak farklılıklara müsamaha göstermemekle ünlü Avrupa’nın demokratik ve sosyal değerleri ne olacak? Bu sorunun cevabı parçalanma-bütünleşme sarkacının yönünü belirleyecektir.
Parçalanma ve bütünleşme projesinin çökmesi büyük bir insani krize yol açabilir. Tarih bize parçalanmanın kan, kaos ve acı getireceğini söylüyor. Pax-Romana’dan Pax-Europeana’ya uzanan tarihsel süreçten çıkartılan dersler, krizler karşısında üretilen cevaplara temel teşkil etmiştir.
Mültecilerle birlikte artacak Müslüman nüfusun Avrupa’da karsılaşacağı muamele Birliğin de kaderini etkileyecektir.
Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Slovenya, nispeten Hırvatistan sürpriz bir şekilde çok az şiddetle ayrıldı. Çoğunluğu Müslüman Bosna-Hersek’te 2 milyondan fazla insan göç etti ve çoğu yaşlı ve çocuk yüz binden fazla insan katliama maruz kaldı. Mültecilerle birlikte artacak Müslüman nüfusun AB içinde karşılaşacağı muamele AB’nin kaderini etkileyecektir. Örneğin, Bosna krizi Kopenhag siyasi kriterlerini etkilemişti. Bugüne kadar her krizden güçlenerek çıkan AB’de parçalanmaktan ziyade bütünleşme motivasyonunun güçlü olduğu aşikârdır.
Demokrasi, refah ve karşılıklı bağımlılığın hayli yüksek düzeyde olduğu ortak yönetim şekli gibi değerleri ve egemenlik paylaşımını içeren AB hukukunun geçerli olduğu dolayısıyla şiddetten arınmış güvenlikli bir mekân sunuyor. Erasmus değişim programı, serbest dolaşım, ortak pazar, Avro gibi etkenler nedeniyle ortaya çıkan yoğun sosyo-kültürel etkileşim ve Avrupalılaşma olgusu şu aşamada bütünleşmenin garantörleridir. Anlaşı ve uzlaşı kültürü savaşın ve mücadelenin karakterini değiştirmiştir. Artık savaşlar silahlar ile değil kelimeler üzerinden yapılmaktadır. Her ne kadar örtüşen otoriteler milliyetçi/ırkçı aşırı uçları güçlendirse de yerelden birliğe doğru oluşan çoğul sadakat sistemi hala çok güçlüdür. Bu nedenle parçalanmanın çok olağan dışı bir gelişme olmaması durumunda kısa ve orta vade de gerçekleşmesi mümkün gözükmüyor.